8.06.2013

Bana bir dost ver yâ Rab!..


 
 



Bana bir dost ver yâ Rab!.. Varlığından korkup ürkmeyeceğim. Bakışlarından endişe etmeyeceğim. Elinin ve dilinin şerrinden emin olabileceğim. Ona bir şey soracağım zaman, karşısında titremeyeceğim. Ona her türlü derdimi rahatlıkla açabileceğim. Söyleyeceklerim bazen, saçma sapan olsa bile, beni sabırla ve tebessümle dinleyebilecek... Beni küçümsemeyecek... Bana her şeyimle ve her hâlimle değer verecek... Dertlerimi onda saklayabileceğim ve derdimin dermanını onda bulabileceğim...

Bana bir dost ver yâ Rab!.. Beni tavırlarıyla da olsa, itip kakmayacak... Bana hor bakmayacak... Beni azarlamayacak... Bana insan olduğum için... Bana Allah rızâsı için değer verecek... Bana her zaman saygı duyacak...

Bana bir dost ver yâ Rab!.. Mert üstü mert! Söz verdiğinde sözünde durabilecek... Gönül kâbe'si olan kalbi yıkmayacak... Kalbimle oynamayacak, paramparça etmeyecek... Beni hüsrana uğratmayacak... Beni boş yere bekletmeyecek... Ömrümü yiyip bitirmeyecek... Gücümü, kuvvetimi, aşkımı, şevkimi kırmayacak... Duâlarımı azaltmayacak... Arş-ı Âlâ'nın duvarına, Hakk'a şikâyet fermanı yazdırmayacak... Helâlleşmeyi âhirete bıraktırmayacak...
Bana bir dost ver yâ Rab!.. Her ne pahasına olursa olsun, aslâ yalan konuşmayacak... Muhammedü'l-Emîn -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gibi güvenilir olacak... Her hâlinden doğruluk akacak...

Bana bir dost ver yâ Rab!.. Ona hasret çekmeyeceğim... Onu hep yanıbaşımda bulabileceğim... Ondan her zaman kuvvet alabileceğim... Onunla arşa çıkabileceğim... Ve Sana gelebileceğim...

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Ona sonsuz saygı duyabileceğim... Onu herkesin içinde rahatlıkla övebileceğim... Onu herkese örnek gösterebileceğim... Ondan gururla söz edebileceğim.

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Bir yanlışım olduğunda, hiç çekinmeden, beni nezâketle uyaracak... Ben, o yanlışımı düzeltene kadar, bana hep destek olacak... Bana kol kanat gerecek... Beni hep hayra sevk edecek...

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Yüzüne her baktığımda, bana Seni hatırlatacak... Beni dünyanın her türlü süsünden uzak tutacak... Beni anbean Sana yaklaştıracak...

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Hazret-i Hatice gibi fedâkâr ve cömert... Her türlü yardımı ve desteği, kendisinden alabileceğim... Bütün ihtiyaçlarımı, herkesten önce ondan isteyebileceğim...

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Hazret-i Âişe gibi sevgili... Beni her zaman sevebilecek... Beni el üstünde tutacak... Hiç çekinmeden, her zaman gönül rahatlığıyla başımı omzuna yaslayıp huzurla dinlenebileceğim... Zaman zaman omzunda ağlayabileceğim ve uyuyabileceğim... Kendisine hep güven duyup sevebileceğim... "Yâ Rabbi!.. Ben bu kulunu çok seviyorum, onu Sen de sev!.." diyebileceğim...

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Hazret-i Ebûbekir gibi sıddîk... Her türlü sırrımı, kendisine emânet edebileceğim... Sadakatine güvenebileceğim...

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Hazret-i Ömer gibi güçlü... Bileğinin gücünden, her ihtiyacım olduğunda istifade edebileceğim... Her gazâya, itirazsız, tereddütsüz kendisiyle aşk ve şevki kuşanarak gidebileceğim...

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Hazret-i Osman gibi hayâlı... İffetine güvenebileceğim... Edeb ve hayâyı kendisinden öğrenebileceğim... Hâllerine hayranlıkla gıbta edebileceğim...

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Hazret-i Ali gibi cesur... Canını ve malını, İslâm için fedâ edebilecek... Benim de kendisine mal ve canımı emânet edebileceğim...

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Onunla beraberken hiçbir işten yorulmayacağım... Gücümün üzerine kat kat güç katabileceğim... Onunla birlikte, bir hizmetten başka bir hizmete koşabileceğim...

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Bütün zorlukları, beraberce aşabileceğim... İslâm uğruna, Allah uğruna, Rasûlullah uğruna, girdiğimiz her dikenli yolda, yorulmadan, yılmadan, yıkılmadan yürüyebileceğim... Ve son nefese kadar, kendisiyle beraber yaşayabileceğim...

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Elinden tutup, onunla her an huzuruna gelebileceğim... "İşte yâ Rabbi; bu kulunla beraber, kulluk vazifemizi yüz akıyla tamamlayıp Sana geldik." diyebileceğim.

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. Âhirette kendisiyle birlikte olabileceğim... Cennette ve cemâlinle müşerref olurken beraber olabileceğim...

Bana bir dost ver, yâ Rab!.. İnce, nahif huylu, mülâyim... İyilikten söz etsin, her dâim... Onun her sözünden ilham alayım ve daha çok yazayım... "Sana sonsuz şükürler olsun yâ Rabbi! Senin dinini yüceltmek ve Senin dinin ile yücelmek için çıktığım bu yolda, Senin huzuruna yüz akıyla gelebilmem için bana ne iyi, ne hayırlı bir yoldaş verdin!.." diyebileyim. Sonra da secdelere gidebileyim. Âmin. Âmin. Âmin.

Müberra Nurten
 
 
 
 
 
Biraz olsaydı hatırım.
Kahvenin bahanesine sığınırdın. . .
 
 
 

S/ONSUZLUĞA MEKTUP

 
 


“Diri kalmış son yapraklarda döküldü gözyaşlarımla…
Şimdi hangi renksiz gökkuşağıyla,
Rengarenk ba”har”lar açtırabileceksin Sine’mde!
Söyle bakalım vefasız dünya?”
...


Gücüm kalmadı desem… Kızacaksın bana biliyorum. “Mümin’e ümitsizlik yakışmaz” diyeceksin. Ama bu, değil ümitsizlik! Rutini seçiş sadece, direnişten vazgeçiş…

“Zaman her şeyin ilacı” derler. İnanmıyorum bu yalana artık. Zaman sadece biriktirdiklerimi çoğaltıyor, istifliyor… Hem de hiç ilerlemeden yapıyor bunu. Hiç geçmek bilmiyor… Benimse zaman mevhumum kaybolmuş. Ne geçmiş: yaşanmışlıkları idrak ettirebilme yetisine sahip, ne gelecek: ümitvar hayaller barındırıyor. Şimdiki zamanı sorma sakın! Ne olur sorma? İfadesizim… Anlatacak takatim mi yok ne? Öyle silik.. belirsiz.. ve şeffaf ki.. Kapattım gözlerimi de, görmek istemiyorum tuvalin o renksiz köşelerini. Sadece bekliyorum, ressamın aşk’la dokunacağı son fırça darbelerini…

Ama biliyorum, öyle derinden hissediyorum ki; ben anlatamasam da anlarsın Sen bu belirsizliği. Ve aslında bir tek Sen çözebilirsin! Zaten bu bilinmişlik, bu kavrayış sayesinde anlam buluyor, huzurla alabildiğim her kesik nefes!...

Oysa ne çok hayalim vardı bir zamanlar. İdealisttim de haddinden fazla. Dünyaya kafa tuttuğum o kendinden emin zamanları görebilmeni isterdim. Beni bu şekilde tanımamanı… Ama her nasılsa, nasıl becerebildinse bilemiyorum. Bu en savunmasız, korunaksız ve zayıf halimde bile, beni “olduğum gibi” görebilmeyi, bir tek Sen başardın! Bir tek SEN, gözlerime dahi bakamadan ruhumun en derinliklerini görebildin! Oturdun yerleştin hatta, en giz ve en şahika mecrasına… Bilmem bu sokağın keşfine eren olabilmiş miydi daha önce. Farkına varan olabilmiş miydi? Edepten dakikalarca süren sessizlikte , dilimi çözebilmiş miydi bir mütefekkir! İlmi yetebilmiş miydi… Sonra aynı sessizlikle aktarabilmiş miydi anladıklarını… Hem de yaratılan bu en eşsiz şaheseri, dil’ini kullanmadan, konuşmadan! Bir hayalin, serabın, illüzyon yansımaları gibi akıtmış mıydı göğsüne, hiç dokunmadan, ilişmeden ve dahi zerrece ilişmeyi hiç düşünmeden…
Bu farkındalık değil miydi ki zaten; seni gözümde bu devasa ahitle bağdaştıran, birleştiren ve ebedileştiren…
Korkuyorum sanma sakın! İnan korkmuyorum. Korku nedir bilmiyorum… Beni böyle korkusuz “Babam” yetiştirdi. En çok babamı kaybetmekten korkardım, biliyorsun. Bir o korkuyla baş edemem sanırdım. Bütün çocukluğum, gençliğim, yıllarım; bu korkuyla geleceği adımladı, ürkek ürkek!
Onu da yaşadım, Elhamdülillah!! Artık ne korkutabilir ki beni bu sürgün diyarında, sorarım sana, ne?

Bu yazdıklarımdan dolayı beni isyan içinde sanma, imanımı zayıflamış bulma! Zaman ne çok ilerlemiyor gibi olsa da, büyüdüğüme emin ol sen bu dipsiz akıntıda… Üzerine bin bir kilit vurduğum yaralarımı, sarmaktan da vazgeçtim artık! Öyle açık bıraktım zemheri ayazına… Soğuğu yedikçe kabuk bağlamaya güç kazanacaklar, ve bir daha aynı yerden yara almamaya…

Böyle güç buluyorum işte, tedavi oluyorum… Yattığım hastane odasının “ışıksız” penceresinden, yan binanın soğuk duvarları olsa da tek görünen; benim görebildiğim “yemyeşil enginlikleri” bir tek Sen görebiliyorsun! Ve bir tek Sen biliyorsun... Ve bir tek Sen bekliyorsun…

Beklediğinden eminim…
Gelemesem de, gelemeyeceğimi bilsen de, sakın ayrılma oradan olur mu?
Sakın bir yere gitme!

“Beklediğini bildikçe hayat buluyorum…
Beklediğini bildikçe…”

Leyla ARSAL






 
 
 
 
 
İnsan yalnız iken ne ise, ne yapıp, ne düşünüyorsa, aslı odur.

| Hekimoğlu Ismail
 
 
 
 
 
 
 
 
Dilimiz sussa, gönlümüz konuşsa seninle.
Söyleyecek çok şey var; ben susayım, sen dinle...

| Kadim Dolunay
 
 
 

KIYMETİNİ BİLMELİ

 

Kıymetini bilmeli hayatın, kıymetini bilmeli sevdanın, sabahın kızıllığının, ikindi serinliğinin, gün batımının eşsiz güzelliğinin kıymetini bilmeli. Aldığımız nefesin, uyuduğumuz gecenin, gördüğümüz rüyanın, uyandığımız sabahın kıymetini bilmeli...
Kıymetini bilmeli varoluşun, yüzümüzü okşayan, esen rüzgârın, gönlümüzü ıslatan yağmurun, gökyüzünü örten pamuğumsu bulutların, ren...
klerin cümbüşü gökkuşağının, içimize işleyen kuş cıvıltılarının, penceremizden gönlümüze süzülen ay ışığının kıymetini bilmeli...

Kullandığımız her kelimenin, uzattığımız virgülsüz cümlelerin, yazdığımız kalemin, çizdiğimiz resmin, bağrını karaladığımız kâğıdın, kendimizi bıraktığımız kitap sayfalarının kıymetini bilmeli.

Her sabah vazgeçilmezimiz tarağın, saç tokasının, gururla baktığımız bizi bize sunan aynaların, kapatıp açtığımız kapıların, giydiğimiz ayakkabıların, attığımız adımların kıymetini bilmeli. Çocukluğumuzun şâhidi salıncakların, çarpışan arabaların, büyüyünce öksüz bıraktığımız oyuncakların, dört gözle beklediğimiz mektupların kıymetini bilmeli.

Öylesine yaşanmalı ki hayat, hiçbir şey, hiçbir zaman boşlukta sallanmamalı. Şöyle düşünüp baktığımızda her şeyin bizim için var olduğunu anlamalı, bize hizmet için teyakkuzda beklenildiğini unutmamalı.

Öyle ya; ayakkabı giyilmeyi, sürme çekilmeyi, mektup okunmayı, cümle kurulmayı, toka güzelliğe güzellik katmak için takılmayı, tarak dağılan saçları toplamayı, kitap sayfaları keşfedilmeyi, bilgilendirmeyi, adımlar gideceğimiz yere götürmeyi, rüzgâr serinlik vermeyi, ay ışığı ve yıldız yüreğimizde büyümeyi, gece kötülükleri örtmeyi, sabah yenilikleri sunmayı, gökkuşağı sevdayı sergilemeyi, rüya umutları tazelemeyi bekliyor. Her şey bizim için var...

Dertler, hüzünler, mâtemler, kötülükler yok mu? Tabii ki onlar da var. Onlar da bizim için. Onlar olmasaydı hayat da olmazdı. Kötülük olmasaydı, iyi nasıl seçilirdi, mâtem olmasaydı mutluluk nasıl anlaşılır, ağlamak olmasaydı, tebessüm ferahlatır mıydı gönlümüzü? Her şey zıddıyla kaim değil miydi bu dünyada? Kıymet bilmek için illâ kaybetmek mi lâzım? “Kıymet”in de kıymetini bilmeli.

Hayattan ne kadar da çok şikâyet ediyoruz? Durup düşündüğümüzde, günlerimiz, emeğimiz, hep “daha çok” için gelip geçiyor. Farkında mıyız ki “daha çok” dediğimizde elimizdekinin mutluluğunu yaşayamıyor, “daha çok”un kaygısıyla eritiyoruz ömrümüzü. Nereye kadar?

Oysa mutluluk, oysa huzur bize kendimizden daha yakın değil mi? Bir tebessümde aramalı umudu, bir selâmda bulmalı huzuru. Batan güneşin peşinden koşmak yerine doğacak güne dönmeli yüzümüzü. Tabii ki düşler ve hayatın gerçekleri her zaman kesişmez. Genellikle gerçeklerle düşler arasında tercih yaparız. Yaptığımız tercih de hayatımız olur. O zaman neden mutluluk düşlerimizi hayatın gerçekleriyle barıştırmıyoruz? Neden tercihimizin adı mutluluk olmasın? Mutlu olmaktan korkuyor muyuz yoksa? Eğer gülleri duyabileceğimize inanırsak bir gün mutlaka duyarız. Kıymetini bilmeli güllerin, gül yüzlerin, kömür gözlerin, kıymetini bilmeli sevmenin ve sevilmenin, kıymetini bilmeli her şeyin...

YUSUF ÇAPUR
 
 
 

Fırtına (Yeni Türkü)

 
 
 
 
 
 
Bak işte yaklaşıyor fırtına
Bak yine yükseliyor dalgalar
 
Yıllardan sonra yollardan sonra
Şarkılar söylüyor çocuklar
Yıll
ardan sonra yollardan sonra
Yeniden yanyana onlar
 
Ne geçmiş tükendi ne yarınlar
Hayat yeniler bizleri
 
Geçsede yolumuz bozkırlardan
Denizlere çıkar sokaklar
 
 
 
 

:))

 
 
 
 
 
 
-Yemelikk buu.. :)
 
 
 

Şefkat Kahramanı Annelerimiz...

 

 Faziletlerle donanmış bir annede; maddî zorluklar, para ve mal endişesi, geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı gibi maddî kaygılar yerine, ebedî saadetini kaybetme endişesi ön plandadır.
Milletleri oluşturan âilelerdir. Âilenin sağlam olması, geleceğin teminatıdır. Toplumların cevherleri olan evlâtları yetiştiren de annelerdir; toplumların acı çektiği şahısları yetiştiren de… Anne nasıl olursa, yetiştirdiği neslin iç dünyası da böyle olur. Anneler ...
ne kadar şahsiyetli, faziletli, ahlaklı olursa, çocuklarda o derece karakterli olurlar.

Anne; her şeydir. Anne; geleceğin teminatı, milletlerin umut ışığıdır. Anne, aydınlık gelecektir. Ama maalesef bugün, anne ihmal edilmiş, layık olduğu yüce mevkîsinden indirilmiş, fıtrî hasletleri sömürülmüş, en aşağı derekelere düşürülmüştür.



Her anne, bir şefkat kahramanıdır! Duyguların en incesi, sevgilerin engini, merhametlerin en dolusu onda... O anne, âdeta kendisinden bir parça olan yavrusu için her türlü fedakârlığa katlanan, her türlü acıya rahatlıkla göğüs geren bir koruyucu kalkan... Sevgi ve şefkat âbidesi… Sevgisi karşılıksız, pazarlıksız... Dünyada insanlığın ulaşabileceği en yüksek duygu, annelere lütfedilmiştir. Kâinatın mutlak sahibinin, topyekûn insanlığa en güzel ikramıdır anneler... Başlara taç, gönüllere ilaç, sevgi sertâcı anneler..



İslam Dini, bir anne olarak kadının değerini yüce bir mevkie koymuştur. Kutsal Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de; “ana-baba hakkı”, ana-babaya gereken hürmet, saygı, itaat, şefkat, annenin fedakârlıkları, evlâdını dünyaya getirmek için katlandığı eziyetler, büyüme devresinde çocuğuna gösterdiği şefkat ve ihtimam gibi hususlar özellikle zikredilir.


Hanımlar, ince fikirli ve duyguludurlar. Erkeklere göre daha yumuşak mizaçlıdırlar. Onun fıtratında mevcut olan en kıymetli duygulardan biri de anneliktir. Annelik, cenneti hatırlatan bir duygudur. İlâhi mutluluğun bedendeki tezâhürüdür. Bu duygular, bir bütünlük arz edince anne kutsal ile buluşur. Zira annelik, tam mânâsıyla kadının duygularının kemâle ermesidir. Anne olmak, kadını olgunlaştırır. Annelik yürek işidir. Yüreğimizde tesirini ömür boyu hissettiğimiz tek varlıktır anneler...



Kadınların en şerefli ve saadetli dönemi, annelik dönemidir. Anne olmak, zor görevler ve mes’ûliyetler yüklenmek demektir. Bu kutsî vazifeler, gereği gibi îfa edilince annelere dünyada mutluluk, âhirette mükâfat kazandırır, Allâh’ın izniyle...



Anne, âilede gerçek huzur ve saadeti sağlamada temel unsurdur. Yine o, evde uzlaştırıcı ve birleştirici konumdadır. Babayla iletişimde ya da kardeşler arası uyum ve problemlerin çözümünde aktif rol üstlenir.



Annelerin aslî görevlerinin başında çocuklarının terbiyesi gelir. Çocuk, ilk terbiyeyi okul ve sosyal çevresinden önce, ana kucağında alır. Çocukların karakter mayasının kaynağı annelerdir. Ona ilk sevgiyi, ilk acıma duygusunu, ilk vicdânî hisleri annesi verir. Çocuğuna “Yaratan”ı tanıtan, doğru yolu gösteren annesidir.



Annelerin en büyük istekleri; Allah Teâlâ’ya lâyık kul olmaya çalışan, milletine hizmet eden, bayrağına sevdâlı evlatlar yetiştirebilmek olmalıdır. Tarih, annelerle yazılır. Toplum annelerle ayakta durur.



Faziletlerle donanmış bir annede; maddî zorluklar, para ve mal endişesi, geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı gibi maddî kaygılar yerine, ebedî saadetini kaybetme endişesi ön plandadır. Bu sebeple, öncelikle annelerin dîni ilim tahsili ile irfânını artırması, idrâkini geliştirmesi ve gaflet uykusundan uyanması elzemdir.



Evlatlar, merhamet ve şefkati, iman ve cesareti, hak ve hakikat mücadelesini, mukaddesâtını, şanlı ve ibret alınacak geçmişini, İslâmî şuur ve ahlâkının ilk örneklerini hep annelerden öğrenirler. İslâm âlimleri de bu konuda: “Annelerin hakları ödenemez” sözünü boş yere söylememişlerdir.


Nurten Çevikoğlu
 
 
 
 
 

Ama sen çokkk Güzelsinnn..

 
 
 


-Bunuu İstiyorummmm.. (:
 
 
 
 






 
 
 
 
 









Ne Güzeldi O günler..

 
 
 
 
Sen bir aysın ben kara gece
Gel derim gel derim gel derim

Bu can senin sersebil ettim
Al derim al derim al derim

Sorsan bağın yaresini de
Gül derim gül derim gül derim

Şerbet diye zehirde versen bal derim

Ben bozkırım sen yağmursun
Gel hadi gel hadi gel hadi

Kuru dalım bana da çiçek
Ol hadi ol hadi ol hadi
 
 
 

Yeni Türkü - Telli Turna

 
  
 


-Biz Büyüdük ve Kirlendi Dünya



 
Kim mağfiret dilemeyi arttırırsa, Allah ona her kederden bir kurtuluş yolu, her sıkıntıdan bir çıkış kapısı var eder ve beklemediği yerden onu rızıklandırır.

| Hadis-i Şerif [ Ebu Davud, el-Vitr, 26; İbni Mace, el-Edeb, 57; Ahmed, 1/248]
 
 
 
 
 
 
 
“Allahım! Korkaklıktan sana sığınırım. Ömrün en düşük çağının zorluklarından, dünya fitnelerinden ve kabir azabından da sana sığınırım.” Buhârî (Cihad:25)
 
 



 

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kuvvetli kimse, (güreşte hasmını yenen) pehlivan değildir. Hakiki kuvvetli, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir." Buhârî (Edeb:76)



..?

 
 
 
 
 
-Nerdesin Sevgili?
 
 
 
 
 
 
 
 
Ey sevgili! Hayalin gözümde, ismin dilimde, sarayın kalbimde... Peki ama nereye kayboldun?!. Gözlerim her yerde seni arıyor, hâlbuki işte gözbebeğimdesin; kalbim durmadan seni özlüyor, hâlbuki işte bağrımın içindesin. Kaybolup gittin desem kalbim beni doğrulamıyor. Çünkü sen onun içinde bir sır gibi kaldın, hiçbir yere ayrılmadın. Yok, gitmedin, hep yanımdasın desem, gözüm beni yalanlayacak, hani nerede sevgili, diyecek. Ne yapacağımı bilemiyorum. Kaybolan ile bulunan, doğru ile yalan arasında şaşkın kalakaldım. Gönlümdeki yangına şahitlik ederek şu alevlerin içinde gülümseyen, şu gözyaşıma yansıyan hayalin ne vakit hakikat olacak? Ateş ile su arasında kalan hasretim ne vakit dinecek? Neredesin, kiminlesin, neylersin bilsem!..

-İskender Pala-
 
 
 
 
 
 
 

 
 
Ne tuhaf değil mi? Sen gidince seni daha çok sevmeye başladım. Kavuşmayı mı dilesem, yoksa uzayıp giden hasreti mi? Sensiz olan yanıma bir korku çöküyor. Sen gelince aşk biter mi ey sevgili? Bir soran olursa itiraf edeceğim; sevgileri büyütenin hasret olduğunu ve hasretin vuslattan bir adım daha büyük olduğunu...
 
 
 

Şimdi unutabilirsin beni. . .

 
 
 
 
 
-Öyle işte..
 
 
 
 
 
 
 
Ben seni arıyorum diyorum ya…
Bilmem.
Belki de..
belki de..
bir gün hiç beklenmedik
bir yerde karşıma çıkmandan,
...
”işte geldim” demenden,
”hadi gidelim buralardan”
demenden korkuyorum.
Ben senin uzaklığını seviyorum.
Ben senin uzaklığını seviyorum.
Ben senin upuzaklığını seviyorum.
 
...
 

 

 
 
 
 
“ Bazen kazanmak o kadar umrunda olmaz ki,
kendi piyonlarını da devirir kalkarsın oyundan . .”
 
 
 
 
 
 
 
 
çocuk gibi,
çocuklar kadar.
  mutlulukkk :)
 
 
 
 
 
 
 
“ Kimsenin yerini birbaşkası dolduramaz, en fazla yeni bir yer açılabilir . .”
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Biten bir ilişkiyi kurtarmak için önce sabır, sonra zeka,
bir çimdik tuz, 10 gram zencefil, bir tutam meyân kökü. . .

- Hala okuyor musun? Sirke de koy sirke de. :)
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
” Aynı gökte uçarlar, lâkin
karganın dünyası başka, şahininki başkadır. . . ”
 
 
 
 
 
 
Tam şuramda Hâfız!
Bir şey var cânımı acıtan.
Sânki tüm dünyanın yükü bendeymiş gibi. . .