25.11.2013

 
 
 
 



..

 
 
Kalbinin kapıları kapalı!

Ne vardı bu kadar içine kapanacak?
Duyuyor musun, dinliyor musun beni?

Hayat çağırıyor seni.....


Gönlünü dinle, kalbini dinle, yürü!
Aç perdeleri tek tek.

Mutluluk aradığın yerde değil,
Kaçmak kapanmak asla çıkar yol değil!

Bir dene istersen, bir defacık olsun bir dene lütfen.

Nelerin değiştiğini gör ve gül..
Gül de, güller açılsın, güller koksun her yanın.

Hem, senin için ne dualar edildiğini bir bilseydin,
Asla ümitsizleşmezdin..

 ;)

Peki bizler?

 
 
 
 
Hangi çiçek,
Diğerini pembe açtı diye ayıplar ?
Hangi kuş, farklı ötünce
Diğerine yasak koyar?
 
 
 
 

27.07.2013

...

 

Kılmagıl muhkem gönül dünyâya akd-i irtibât
Sen bir âvâre misâfirsin bu bir vîrân ribât

Ey gönül, bu dünyaya sağlam bağla bağlanma,
Bu virâne konakta sen âvâre bir misafirsin.

Fuzûlî
 
 

Mihmân Mihmân...


Dilde gam var şimdilik lutfeyle gelme ey sürûr
Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne..." demiş

Râsih Efendi..
 
 

16.07.2013

Pür-hazan gönlüm, iftarsız oruçlarım…

 
Konuşmayı öğrendikten sonra sustum, anlam kazandı susuşlarım.

Kelimelerin peşinden giden bir bilme dilencisiydim, kırk yıl köleliğine mahkûm edecek bir ilme açıldı avuçlarım.

Üftadeyim susuz şehrin merkezinde.. Pür-hazan gönlüm, iftarsız oruçlarım…
...

‘Anne’ dediğimde geçen acılarım, öpüldüğünde iyileşen yaralarım yoktu benim.. Ter yağışlı çetin yokuşlarım…

Yumdum kelimelerimi, gölgesiz lehçelerle konuştum dünyayla.. Dünya beni suçlar, ben dünyayı suçlarım…

Yanağımdaki gamzeyi ancak yüzüm olgunlaştıktan sonra görebildim..

Güneşe, sadece batmaya yakınken çıplak gözle bakabildim..

Anlamak yetmedi, kavradıktan sonra öğrenebildim..

Kaynağına dökülebilen tek şeyin aşk olduğunu, ancak aşk’ı yaşadıktan sonra söyleyebildim..

Kalemin çalımı dilimi ezdiğinde, sustum ve sadece yazabildim..
Dönmese dilim, lal olsam da ne fark eder, düşüncelerimi kuşatsın selaset..

Çirkin olsam da bakılmasa yüzüme, bakışlarıma düşsün asalet..

Eli bastonlu âmayım, sallanıp dursam da, ruhumu sarsın metanet..

Zenginlerin dünyasında karın doyurma telaşım var… Bu mu adalet..?

Bir canım vardı benim sandığım, anladım ki o da emanet…

Kadim Dolunay / Cümle Mühendisi

Selâm Olsun...




Âh selâm olsun,
Ramazanda cenneti arayanlara,
Saf saf, kıyam kıyam Rabbine koşanlara,
Selâm olsun, sahurla arınıp, oruçla temizlenenlere,
Sevinci kardeşin huzurunda,
Acıyı kardeşin sızısında bulanlara,
Dua dua elleri karıncalananlara..
Selâm olsun güzel insanlara,
İslâm ümmetinin dirliği,
Mazlumun selâmeti için ettiğimiz duâlarda buluşalım..



10.07.2013

Dini Sohbetler: İSLÂM EVRENSEL BİR DİNDİR

Dini Sohbetler: İSLÂM EVRENSEL BİR DİNDİR: İSLÂM EVRENSEL BİR DİNDİR    Cenab-ı Allah,tarihin her devrinde insanlara,aralarında seçtiği peygamberleri vasıtasıyla doğru yolu göstermiş...

9.07.2013

7.07.2013

Güzel...


Zehirim Sensin..

 

Hayat..

 
 

Yemelik Bu..!

 
 

Black (Film/ İzlenesi)

 
 
 
Siyah film konusu : Michelle McNally (Rani Mukerji), hem sağır hem de görme engelli bir kızdır, bu durumundan dolayı hırçın ve biraz da uzlaşılmazdır. Ailesi kızlarının bu durumunu kabullenmiş fakat ondan ümitlerini kesmişlerdir. Michelle, öğretmeni sayesinde hayata tutunacaktır. Aslında hayata tutunmaktan öte öğretmeni ona hayatla nasıl baş edeceğini ve hayattan nasıl zevk alacağını öğretecektir, engelli olmak yaşamaya engel değildir. Öğretmeni ona tek bir şey öğretmez o da imkansız kelimesinin anlamıdır. Michelle’in, karanlıktan, aydınlığa; umursamazlıktan fark edilmeye doğru giden hikayesini izleyeceksiniz.
 
 

Selam (Film/izlenesi)

 
 
 Kılıçla geleni söküp atarsın ama 'Selam'la gelene ancak aleykum selam diyebilirsin…
 
 
 
(Buradan İzleyebilirsiniz..)
 
 

Hadis-i Şerif..

 

Aşkın Öteki Yüzü & Söyleyemedim

 
 
 
 
 
 
-Sana ben hayaller düşler büyüttüm..Söyleyemedim..!

Hep Aynı Son & Sen Yarim İdun...

 
 

Bilemezsin ki & Yar Demedin

 
 
 

Esman ile Geldim Sana Rabbim...

 

 Allah’ım! Rahmânsın; ayrım yapmadan merhametini gösterensin, bize merhamet göster. Rahmânsın; Seni sevenleri sevginle kuşatansın, bizi sevdiklerinin arasına kat. Kuddûssün; her türlü eksiklikten uzaksın, bizi kirlerimizden temizle. Selâmsın;her türlü tehlikeden korursun, bizi korkularımızdan kurtar.
Mü’minsin; kalplere güven salansın, bizi sana olan güvenimizle dinç kıl.
Azîzsin; sonsuz ve yüce onur sahibisin, bizi onursuz eyleme....
Mütekebbirsin; her şeyden büyüksün, bizi büyüklenmekten koru. Bârîsin; her şeyi birbirine uygun yaratansın, bizi bu uyumdan uzaklaştırma. Musavvirsin; her varlığa güzel şekil verensin, bize bu güzelliği koruma gücü ver. Gaffârsın; çok çok affedensin, bizi affından mahrum etme. Vehhâbsın; bol bol hediyeler verensin, bizi hediyelerinle sevindir. Rezzâksın; herkese rızgını verensin, soframızı nimetsiz bırakma. Fettâhsın; Her şeyi sonuna kadar açansın, yüzümüze kapını kapama.
Alîmsin; her şeyi hakkıyla bilensin, bizi cahil olmaktan koru. Kâbıdsın; istediğini daraltansın, bizi darlığa düşürme. Bâsıtsın; istediğini genişletensin, bizi genişlikte soluklandır. Hâfıdsın; dilediğini alçaltansın, bizi küçük düşürme. Râfisin; dilediğini yükseltensin, bizi yücelere çıkar.
Muizsin; izzet ve şeref verensin, bize şeref nasip et. Müzilsin; hor ve hakir kılansın, bizi hakir kılma. Semîsin; gizli açık her sözü işitensin, bizi sana seslenmekten uzaklaştırma. Basîrsin; her şeyi bütün incelikleriyle görensin, bize inceliği görecek göz ver. Adlsın; adaleti hakkıyla uygulayansın, bizi zulümden uzak eyle. Lâtifsin; lütfu ve keremi bol olansın, bizi lütuf denizinde yüzdür.
Habîrsin; her şeyden haberdar olansın, bizi kendimizden habersiz eyleme. Halîmsin; yaratıklarına yumuşak davranansın, bize yumuşak davranmayı öğret. Azîmsin; azamet ve büyüklük sahibisin, bizi senden başkasına küçük düşürme. Gafûrsun; kullarının günahlarını bağışlayansın, günahlarımızı un ufak eyle.Şekûrsun; şükürleri kabul edensin, bize şükretme imkânı ver. Hafîzsin; her şeyi koruyansın, bizi çirkinlikten koru. Hasîbsin; her şeye hesap soransın, bizi veremeyeceğimiz hesaba düşürme.
Kerîmsin; iyilik ve ikramı bol olansın, bize cömert olmayı öğret. Rakîbsin; bütün varlıklar üzerinde gücü olansın, bize gözlendiğimizi unutturma. Mucîbsin; duaları kabul edensin, dualarımızı karşılıksız bırakma. Hakîmsin; her şeyi yerli yerince yapansın, bizi yararsız işlerden uzaklaştır. Vedûdsun; kullarını çok sevensin, bize sevmeyi öğret. Bâissin; ölüleri diriltensin, bizi mutlu olarak dirilt.
Şehîdsin; her şeye şahit olansın, seni sevdiğimize şahit ol. Haksın; tek hakikat sensin, bize hakikatinden ilham et. Vekîlsin; kendisine güvenilensin, bize sana güvenmeyi unutturma.
Kavîsin; güç ve kuvvet sahibisin, bizi sevginle güçlendir. Metînsin; hiç sarsılmayansın, bizi zayıflığımızla baş başa bırakma.
Velîsin; inananların dostusun, bizi dostluğuna kabul buyur. Hamîdsin; övgüye lâyık olansın, bize seni övme zevkini tattır.
 
 
 

Buradan Bir Müslüman Geçti..


 Estiğin yerlerde hoş bir koku bırakacaksın, takip edilecek bir iz... Bu yapabileceğin en asgari hizmet insanlık için..
Buradan su geçti denilecek, buradan bir müslüman, buradan kaliteli, iyi yetişmiş, ALLAH'a karşı sorumlulukları iyi hazmetmiş bu sebepten içinde bulunduğu dünyayla, birlikte yasadığı insanlarla nasıl ilişki içinde bulunacağını bilen bir kul geçti denilecek…

Attığın her adim, konuştuğun her kelime bir anlam, bir değer t
aşıyacak… On yıl önce ayni sofrada oturduğun bir dostun, kapısının önünden bir kere geçtiğin bir komşunun, yol üzeri görüp sıcak bir tebessümle selam verdiğin her bir kimsenin hatırını taşıyacaksın kalbinde…

Küçümsemeyeceksin hiç bir şeyi ve hiç kimseyi, her insandan alacak bir şeylerin olduğunu varsayacaksın. Düşüneceksin ki eğer ALLAH bu insanı yaratmaya değer kıldıysa bana düsen de ayni saygıyla yaklaşmak, muamelede bulunmaktır ve unutmayacaksın ki karsındakine gösterdiğin saygı kendine olan saygının bir yansımasıdır…

Dünyayı değiştirebileceğin, zulümleri durdurabileceğin, topluma dürüstlük tohumları ekebileceğin umudunu taşıyacaksın hep… Tek bir senle değişeceğine inanacaksın bu dünyanın... Rasul tek bir insan değil miydi?

Duruşun temsil edecek düşüncelerini ve ahlakını… Yaptığın her iste, girdiğin her ortamda en iyi olmayı hedefleyeceksin... Bunu insani gururunu tatmin etmek için değil, mensubu olduğun eşsiz dine olan borcundan, dizinin dibinde yetiştiğin insanların emeğine olan saygından yapacaksın.

ALLAH için bildiğin doğruyu gözünü budaktan sakınmadan savunacak, ALLAH'ın adaletini girdiğin her ortama hakim kılmaya çalışacaksın…

Yaptığın en ufak bir hayrın, birinde bıraktığın bir parça güven duygusunun günün birinde hiç ummadığın bir anda karşına çıkacağı, elinden tutacağı bilincini taşıyacaksın…

İlimle yapacaksın bunları, erdemle yapacaksın, bilgiyle yapacaksın... ALLAH için, Onun rızasına ulaşmak için, huzuruna alnı ak varabilmek için yapacaksın…

Gelişme ve öğrenmenin sonu olmadığı bilinciyle ve başın öne eğildiği oranda ulaşmak istediğin hedefe yaklaştığın bilinciyle yapacaksın ...

Değil mi ki; “insanlar başaklara benzerler içleri doldukça başları aşağıya eğilir...
 
 

Hoş Geldinnn Ya Şehr-i Ramazan..

 
 
 
Hayırlara,güzelliklere vesile olması temennisiyle..Ramazan-i Şerifimiz Mübarek olsun..Tut Bizi Ey Oruç..Yüreğimizi Sağlam Diri Tut..

Ahh Ömrüm Ahh..

 
 

....


Bir `kadının` en "ılık" yeri
Başını yaslayabileceğin gerdanlığıdır
Avuçlarının içidir,
Daha sıkı sarılabileyim diye
Yerden yükselen
- topuklarıdır. . .

Hiç!

 

- Yürekleri daracık bazılarının.
Ne sevgi sığıyor içine, ne insanlık. . .

Senin Gökkuşağın hangi renk?

 
 
 
 
"İmtihan ve çile hepimizi saran
gökkuşağıdır.."

S e z a i K a r a k o ç

3.07.2013

Perdelerimizi Güneşe Açtık..

 
 
 

Yalnızlığın da bir öyküsü varmış..

 

Doğum ve ölüm tarihleri arasında var olan bir hayatın yorgunlarıyız. Yaşadığımız, bir garip yalnızlık hikayesi. Etrafımızdaki yüzlerce insana rağmen yine kendimizi yalnız, çaresiz, kifayetsiz hissediyoruz. Bunca sınırlı arasında sınırsız olanı özledikçe büyüyor yalnızlığımız. Ruhumuzun vadilerinde gezinen yüzlerce insan dahi unutturmuyor ‘hesabı yalnız verilen imtihanımızı.’ Aksine; her hikaye altını çiziyor yarımlığımızın. Yalnızlık, yarım oluşumuzdur. Yalnızlık, ‘yalnızlığın mahsus olduğu varlığa’ duyulan özlemdir. Mecburiyettir. Alnımızda insan olmanın imzasıdır. Yalnızlık, şaire
 
Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı.”
 
satırlarını yazdıran o müstearsız histir. O his ki; kalabalıklarda yaşanan bir tenhalıktır. Tenhalığımız, bize güç verebilir, gücümüzü de alabilir. Melankolik hisler içinde arabesk bir yalnızlığı tercih edersek ruhumuz günden güne zayıflayacaktır. Ama mezarların neden tek kişilik kazıldığını düşünüp ‘yegane’ olana inancımız artarsa yalnızlığımız bizi güçlü kılacaktır.
Sevdiklerimiz oldu, sevenlerimiz de oldu. Gidenler, dönenler oldu; gidip de dönmeyenler oldu. Doğanlar, ölenler oldu. Güneş bir görünüp bir kayboldu. Kayan yıldızlar dileklerimize umut oldu. En büyük hatamız, geçici olana “her şeyim” demek oldu. Bir insan, bir eşya, bir mekana “her şeyim” dediğimizde, onu yitirmekle elimizde “hiçbirşey” kalmamış oldu. Yürek coğrafyamızda yaşanmış onca devasa sevgi dahi hissettirmedi mi bize yalnızlığı? ‘Bitimsiz bir tat aramadık mı savruluşlarda?’
Kalbimizde dost yoğunluğunu en çok hissettiğimiz anda bile o anın geçici olduğunu bir an olsun çıkardık mı aklımızdan? Güzel anlar hiç bitmesin diye fotoğraf karelerine sığınmadık mı?
 
Günde beş kez yalnızlığımızı itiraf etmedik mi? Avucumuzu açıp ‘tek olana’ dua ederken, küçüklüğümüzden büyüklüğüne köprüler kurmadık mı?

Düştüğünde “acımadı ki” diyen çocuklar gibi gizlemek istiyoruz acılarımızı. Düşlerimiz ipinden kopmuş balonlar gibi kaybolduğunda, bir kez daha anlıyoruz yalnızlık imtihanımızı.
 

Kalbimizin özgül ağırlığını bir başka kalp taşıyamazken ve ancak gölgemiz kadar var olabilirken bir başka kalpte nasıl beka bulabiliriz? Ve nasıl anlatabiliriz kendimizi, kendini dahi anlamamışlara? Bizi anlamayan insanlar arasında bir hayatın ardına düşerken, onlara kızmak, sınırlı oluşlarını yüzlerine vurmakta değil hüner. Asıl hüner, bizim çaresizliğimizle onların çaresizliklerini birleştirip bir ‘çare’ bulabilmekte. Hiçbirimizin ‘yağmur’u sözcük biçiminde uymuyorken birbirine, hepimizinkinin uyduğu bir üçüncü yağmuru bulmalı. Etrafımızdaki insan yoğunluğuna rağmen, ruhumuzun pergelini ‘tek’ olanda sabit tutup, insanlar arasında bir ‘sınırlı’ gibi yaşamalı.
İnsanların bizi anlamadığı anlar olur. Hatta bizi tamamen yanlış anladıkları zamanlar da olur. En çok emeğimizin geçtiği, fedakarlık kapılarını sonuna kadar araladığımız insanlar, küçük bir noktaya takılıp bizi unutabilir. En çok ihtiyacımız olduğu anlarda en sevdiklerimizi bile yanımızda bulamayabiliriz. Ya da en güvendiklerimiz bizi şaşırtıp, kalbimizde çizikler olmasına sebep olabilir. Her kim, ‘sürekli değişen’ anlamına gelen ‘kalb’e sahipse, sürekli değişecek ve hiçbir zaman tamamiyle ‘güvenli’ olmayacaktır.
Hasılı bu dünyada insana dair ne varsa hep bir yanı yarım, bir yanı eksik kalacaktır. İnsan insana yetemez, ancak hayatına anlam katabilir, muhtaçlığını azaltabilir. Hayatın bütün karmaşası ve kalabalığı arasında hepimiz kişisel menkıbemizi yaşarız.
Küçük hayatlarımız ve yalnızlıklarımız birbirine eklendiğinde kaneviçe misali, hal diliyle ‘herkesin herşeyi’ olan varlığı ifade ederiz.“Sıcaktan kaçan ve bir ağaç gölgesine sığınan adam, ne gariptir ki, ağaçtan hoşlanmaz da gölgeyi sever.” diyor Molla Cami.
Öyle ki, soru sorup cevap verme yeri olan aklımıza ve hissedip duyma yeri olan kalbimize ‘yegane’ olanı işaret ediyor. ‘Alaka-i kalbe layık olmayanlara’ haddinden fazla bağlanırken, yenilgi üstüne yenilgi yaşadığımızı anlatıyor.
Ne nefis sadık bir yar, ne de dünya kalıcı bir diyarken tutundukça kavileşen bir bağa dikkat çekiyor. Bu şiir de o bağı ne güzel özetliyor:
Kimsesiz hiç kimse yok, herkesin var kimsesi
Kimsesiz kaldım medet, ey kimsesizler kimsesi.”
Bu yaşadığımız bir yalnızlık hikayesi... Elif gibi dik, elif kadar anlam dolu. Yanına gelen her harfe hayat katmasından ziyade, kendi sırlarıyla içiçe… Hüzün dolu ama mağrur bir başı var elifin. Bir başına ama sırtını dayadığı güçten dolayı çok kudretli. Kendi yalnızlığının farkındalığıyla birlikte “tek ve bir” olan varlığa ışık tutuyor. Gandhi’nin Hindistan’daki, Hz. Muhammed’in Hira’daki ve Bediüzzaman’ın Barla’daki yalnızlığı gibi…
İnsana düşen; kendi ruh rıhtımına çekilip, dışardaki seslerden uzaklaşarak ‘yalnız’lığın bilincine varmak ve içindeki sesleri çoğaltmak. Issız yerlerde kendisi için bir evren olabilmek…Ve bütün sözlerin üstündeki o büyük sözü bulabilmek




2.07.2013

En Sevdiğimden..

 
 
 
 
 
 

Unutamam Seni...

 
 
 
 

Geceyi sana yazdımm sızımı sanaa...

 

Sana ihtiyacım Varrrrr....

 
 

Gül Bebeğim...

 
 

farklı bişiler...

 
 
 
-Söyle be Feydi Babaaa.. :)) Sanma kiiii yaşıyorummmmm. heyttttttt bee :d

değişiklik iyidir.. :)

 
 

Seni benden aldın mı şimdi?

 
 
 
 
 

...

 
 
Öyle dertler vardır ki; tesellisi sadece İmandadır...
Rabbim! İmanımı artır....

Olacakk Olacak..

 
 
Her güne, güzelliğe niyet ederek başlayın.
“Bugün güzel şeyler olacak” diye düşünün;

Bir de güzellik duası yapın:

“Allah’ım, bugün beni iyiliklerle, güzelliklerle karşılaştır.
Karşıma ya iyilik ve güzellik sunacağım biri çıksın
Ya da bana güzellik sunacak biri
Ya alayım ya vereyim.”
...

Çünkü dilekler dualaşır, dualar gerçekleşir.

Sonra da içinizde birikmiş olan güzellikleri taşıyın evinize, Sunun sevdiklerinize…
Biliniz ki Verdiklerinizden çok daha fazlasını alıp çıkacaksınız o sabah yuvanızdan.

Vehbi Vakkasoğlu.
 
 

İslamda Çocuk Eğitimi

 

“Bir kimsenin çocuğunu terbiye etmesi, bir ölçek sadaka vermesinden daha hayırlıdır.” (Tirmizî, “Birr”, 33)
Terbiye, çocuk doğmadan önce başlar. Helal lokmayla beslemek, güzel isimler vermek, görgü kurallarını yeri geldikçe öğretmek, yaş seviyesine göre dinî öğretilerde bulunmak gerekir. Çocuğun terbiyesinde anne-baba, fikir ve davranış birliği içinde olmalıdır. Annenin izin verdiği bir konuda babanın yasak koyması, babanın evet dediğine annenin hayır demesi çocuğu çelişki ve güvensizlik içerisinde bırakacaktır. Yalan söylememeyi, kanaatkâr olmayı, sözünde durmayı ancak örnek olarak öğretebiliriz çocuklarımıza. Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
“Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz.” (Tirmizî, “Birr”, 33)
Ülkemizde bazı ailelerde anne veya babalar çocuklarını “herşeyi görsün içinde bir şey kalmasın” şeklinde çarpık bir düşünceyle ne yazık ki haramlara teşvik etmekte hatta yönlendirmektedir. (örneğin; babanın, erkek evladını geneleve götürmesi veya annenin, çocuğunun dinimizce çirkin bulunan davranışlarına sempatiyle ve iyi bir şeymiş gibi yaklaşması) Bu kötü ve çirkin eylemler evlada yapılacak büyük bir haksızlık olduğu gibi, aileye de büyük bir vebal ve günah getirmektedir. O evladın yaptığı ve yapacağı her günahtan ailesi de sorumlu olacaktır. Bu nedenle çocuk terbiye ederken kendimizi de düşünmeli ve vebal altında kalmamak için çocuklarımızı İslam dinine uygun terbiye etmeliyiz!!




Zara - Aslanim Eller

,
 
 
 
 
-Canım Dedeciğim ne çok severdin...Mekanın Cennet olsun..

30.06.2013

Senin Adın Ne?

 
 
Adamın biri bir gün yolda giderken bir çocuk görür 
ve çocuğu çok sevimli bulur; çocuğa:


"Senin adın ne?"


Çocuk tam söyleyeceği sırada:


"Dur ben tahmin edeyim", diyerek sözünü keser, 
ama ipucu olarak baş harfini söylemesini ister. Çocuk:


"Y" der, adam başlar saymaya


"Yasin?"


Çocuk başını sallar..


"Yusuf?!"


Çocuk yine başını sallar..


Adam y harfi ile başlayan tüm isimleri sayar,
çocuk her seferinde başını sallar, adam iyice sinir olur 
ve kız isimleri de saymaya başlar; 
çocuk yine başını sallar. Adam en sonunda:


"Bilemedim. Yahu neymis senin ismin?!"


Çocuk yanıt verir:


"Yamazan"

Ruhlarda Ölür müymüş?




Yıllar önce, köyün birine bir imam görevlendirilmişti. İmam gençti ve yeni evliydi. Gayretli ve çalışkandı. İnsanları namazla buluşturmak için çaba sarf eden samimi bir insandı. Fakat ne kadar çabalasa da köyün erkeklerini camiye, cemaate çekmeyi başaramamıştı.

Belki de yazın yoğun dönemi olduğu için Cuma haricinde insanlar gitmiyordu. Kapı kapı dolaştı, olmadı. İşlerinde yardımcı olmayı teklif etti, olmadı. Namazın hikmetlerinden bahsetti, yine olmadı. Bir sabah köy, salâ sesiyle uyandı.

Herkes merakla kimin öldüğünü soruyor; ama kimse bilmiyordu. Tarlaya, bağa, bahçeye gitmeye hazırlanan köylü, soluğu camide aldı.

Herkes imamın salâyı bitirip çıkmasını bekliyordu. Nihayet imam gözüktü. Biri atıldı hemen: 
- Hoca! Kim öldü Allah aşkına? Kimsenin haberi yok, ismini de söylemedin. O zamana kadar cemaati kapıda göremeyen imam, öfkeyle bağırdı:

- Kim olacak! Sizin ruhunuz ölmüş, onun için okudum salâyı. Şayet ölmemiş olsaydı, dört aydır buradayım, sabah namazına bir tek Allah’ın kulu gelip de saf tutmadı. Ruhunuza Fatihâ okuyun, ruhunuza!

Kimseye bakmadan geçti gitti imam. Herkes şaşkınlıkla birbirine bakıyordu. Köy halkı, bu hâdiseden çok etkilendi. Sabah namazına da, diğer vakit namazlarına da devam edenler yavaş yavaş çoğaldı.

Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısını (Neşet Ertaş)

 
 
 
 
 
 
 

(İmam Gazali - Ey Oğul)

 
 
 
İhlâs, her işi Allah rızası için yapmak, insanların seni övmesine sevinmemek, yermelerine de aldırış etmemektir.
Bilmiş ol ki, riya, halkın seni methedip olduğundan fazla büyütmesini istemenden doğar.
Halka karşı böyle bir riyadan kurtulmanın ilâcı şudur: İnsanları Allah’ın kudretine bağlanmış ve sana ne rahatlık ne de zorluk çıkarmak bakımından güçleri olmayan cansız varlıklar gibi kabul edersin.
Şayet bu gibi kimseleri kudret ve irade sahibi olarak görürsen riya da senden uzaklaşmaz.
 
 
 






 
 
 
 
 
Seninle ilgili hayaller kurarken nasıl gülümsediğimi bilsen bana aşık olurdun..
 
 
 

hmmm..güzell güzell :)

 
 
 
-Sen de ağla be Firuze.. :)