21.06.2013

 
 
 
"Müslüman kimsenin, kardeşi için gıyâbında yaptığı dua müstecâbdır. Dua edenin başucunda ona müvekkel bir melek vardır. Kardeşi için hayır dua yaptıkça bu melek: "Amin, istediğin şeyin bir misli de sana olsun" der." Müslim

 
 

 

"Cennet ehli, cehennem ehline: "Rabbimizin bize vaad ettiğini gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin size vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenirler. Onlar da "evet" derler. Bunun üzerine aralarında bir çağırıcı şöyle seslenir: "Allah'ın laneti zalimler üzerine olsun!" Araf Suresi (7: 44)




 
 




"Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."
Rad Suresi (13/28)




hmm...

 
 
 



Senden ötesini gösterir aynalar...

 
 
 
 
 
 
Küçük aynalar vardı, yuvarlak küçük aynalar. Pantolonumuzun arka cebinde taşırdık. Bazen güneşe tutardık. Yansıtırdık arkadaşlarımızın yüzlerine. Bazen de kendimizi seyrederdik, uzun uzun bakardık. Saçlarımızı tarardık elimizle, bir o yana, bir bu yana. Ne oyunlar oynardık o aynalarla…
Bir gün kırıldı o yuvarlak ayna. Her şey değişti birden. Ne beni, ne de kendini gösteriyordu artık. İçinde parlayan yüzüm kaybolmuştu. Aynanın ışığı sönmüştü....
Ortalık karardı birden. Ayna ile aramda bir dostluk oluşmuştu. Arkadaşımdı sanki. Çocuk saflığıyla şaşkındım. Ne oldu, nereye gitti o görüntüler, aynada bakınca gördüğüm suretler, nereye gittiler? Nereye gitti aynadan dinlediğim anılar, öyküler? Su, suya dokununca su olup gider. Şekiller, suretler böyle aniden kaybolup nereye gider? Merak işte…
Aynanın neresine saklandı çocukluğum, neresine dokundu? Hâlâ bir yerlerde durur mu acaba o mahcup bakışım, hayretten açılmış gözlerim? Ya da yumuk, uyku mahmuru… Ya sabah duâlarım, ya sabah şarkılarım? Uçmaya hazır kuşlar gibi dilimde? Durur mu acaba aynanın bir yerinde? O çocuk hâlâ orada duruyor mu? Aynalar, söyleyin, nerede çocukluğum? O içinde kaybolduğum çocukluğum nerede?
Sırrını paylaştı bir gün ayna. Aynanın da sırrı mı olurmuş demeyin. Kendine dost olanla, sözünü dinleyenle konuşur aynalar. Ayna öyle bildiğiniz gibi değil. Bir gün dedi ki bana:
“Bir aynadan daha çok şey var insanın içinde. Gözlerinizi açın da kaybolmayın sığ sularda. Batmayın, hemen yansımalarda. Akşam güneşi gibi ufukta sönmeyin, kaybolmayın hemen. Suretler aldatmasın sizi. Kanmayın aynalardaki görüntülere. Dikkatle bakın ama, tam odaklanın. Daha fazlasını göreceksiniz o zaman görmek istediğinizden. Hem üzülmeyin. Sakın ola ki o görüntüler kayboldu diye gam çekmeyin. Biz görevliyiz, kaydetmekle vazifeliyiz. Bir yerde saklanır hepsi. Ama bize meçhul.
Bir gün ‘kayıtlar açılsın’ emri geldiğinde, ne varsa bizde sizden yansıyan, hepsi açılacak bir bir. Bizde olan ne varsa, gösterilecek o gün. Çekirdek ağaca dönüştüğü gibi, ağaç da çekirdeğe dönüşecek o gün. Manzaralar, görüntüler, gördükleriniz ne varsa, geriye sarılıp elinize verilecek bir gün. Siz hep güzel görünmeye bakın. Olduğunuz gibi görünmeye bakın, yeter. Saf aynalar, saf yansıtır ışıkları. Işık olun, nur olun siz. Yarın başınızı öne eğdirmeyecek hâllerin peşinde olun yeter.
Dünya ne uzundur, ne kısa… Hayat ki bir aynadır işte. Nasılsanız öyle görünürsünüz bizde. Bir kere baktınız mı, kalır suretiniz içimizde. Durgun suda nasıl yansıyorsa aksiniz, bizde de aynen öyledir hâliniz. Dikkat edin, hayatınız da bir aynadır. Hem de boy aynasıdır. O aynada, o sayfada hayat kalemiyle ne çizerseniz, anbean ne söyler, ne yazarsanız, siz onlardan ibaretsiniz. Ne eksik, ne fazla… Ne uzun, ne kısa. Elinizde hepsi. Her şey size bağlı. Nasıl görmek isterseniz öyle bakın. Nasıl ölmek isterseniz, öyle yaşayın, öyle açın her günkü hayat sayfanızı… Düşman bulmak kolay, dost bulmak zordur. Eski yolu, eski dostu terk etmeyin.”
***
Şimdi sabahı bekliyorum hayat aynasında yüzümü görmek için.
Bahçeden sesler geliyor. Çocuk sesleri, kuş sesleri geliyor. Aynayı dinliyorum bir yandan. Bir yandan söylediklerini düşünüyorum aynanın… Bir yandan hayatı dinliyorum.
Bugüne kadar hep hata, hep günah üst üste bindi. Silgim, kalemimden önce bitti.
Tövbeyi geciktirdim de elime ne geçti? Duâdan uzaklaştı mı dilim, kararıyor gönlüm, üzülüyor kalbim. Rabbim, her şeye rağmen affını umuyorum. Kaçış yok, tövbelere, duâlara sarılıyorum.
Sadî Şirazi’nin dediği gibi:
“Gel dostum, ellerimizi can-ı gönülden Allah’a açalım. Yarın toprağın altından kaldıramayız. Sonbahar mevsiminde o sert soğuklarla yaprağı dökülen ağaçları görmüyor musun? Hani boş kalan ellerini yalvarmak için Allah’a açarlar da Allah’ın rahmetinden eli boş dönmezler. Allah onlara ilkbahar elbisesi giydirir. Kader onların kucaklarına meyveler doldurur. Dostum, zannetme ki el açan kimse bu hiç kapanmayan kapıdan mahrum dönecektir. Buraya herkes ibadetleriyle gelirken, yoksullar sadece niyazlarını taşırlar. Sen de fakirleri, yoksulları hoş tutan bu dergâha gel de, çıplak dallar gibi el kaldıralım çünkü bundan sonra yapraksız kalmak olmaz.”
Allah’ım! Bizden, kullarından olsa olsa hata çıkar, günah çıkar. Senden ise keremine ümit bağlayarak bekliyoruz ki, af çıkar, mağfiret çıkar. Allah’ım sen dili bağlıların içinden neler geçer bilirsin. Gönlü yaralılara affınla merhem sürersin. Rabbim, varlığının hakkı için yarın bizi ateşte yakma, rahmetinden uzaklara atma. Ümitten başka sermayemiz yok. Affına bel bağladığımız için ümidimizi boşa çıkarma. Âmin…
***
Yolu kolluyorum, hayat yolumu.
Aynalarda kaybolan çocukluğum, aynalarda hapsolan gençliğim… Unuttu gitti beni dediğim vefalı aynalar, unutmamışlar meğer, saklamışlar ne varsa hepsini. Az ya da çok, uzun ya da kısa, kayda değer her şeyi… Yaşı yok, geçmişi yok, bu aynaların hepsi gerçek, hepsi gelecek. Gerçeklerin gerçeği o gün de gelecek. Açacak kaydını aynalar, serecek önümüze. Kayboldu zannettiğimiz ne varsa, geçip giden yıllar gibi, hepsi çıkıp gelecek bir gün aynaların içinden. Upuzun bir film olacak seyredilmeyi bekleyen. Filmin finali, saadetin ya da şikâyetin yollarına çıkacak. Nerede acep şimdi onlar? O küçücük hafızamda saklı duruyor bir yerde. O da bir ayna. Bakınca bulduğum, girince gördüğüm çocukluğum orada, içinin aynalarında.
Demek ki kaybolmuyor hiçbir şey. Nasıl yaşanıyorsa, öyle saklanıyor. Küçücük çekirdek, kalbinde devasa bir ağaç gizliyor. Hayat aynası da böyle… Her şey onda gizli, yaşadığımız ne varsa, her şey orada saklı.
Ayna yine dedi ki:
“Sabahleyin ilk işiniz Allah’ı hatırlamak olsun. Ardından dilinizde salât-u selâm olsun. Gün nasıl başlarsa öyle biter. Hayatınıza bir aynaya bakar gibi bakın. Gözünüzü yummayın sakın, dört açın. Nasıl bakarsanız, öyle görürsünüz. Nasıl görürseniz, öyle de görüneceksiniz. Ömrünüzde bir defacık olsun bir aynaya ayna diye bakmayın ne olur, hayata hayat diye bakmayın ne olur. ‘Aman canım sen de! Ne değişecek ki?’ demeyin sakın. Benden söylemesi. Bir de öyle bakın, ondan sonra söyleyin ne söyleyecekseniz.”
“Ben gittim” dedi ayna. Sahiden de gitti. Söyleyecekleri bitmedi, biliyorum, ama bu fasıl böyle bitti.
***
Yüzü çirkin biri bir gün yolda bir ayna bulmuş. Uzun uzun bakmış da aynadaki görüntüsüne, sonra bırakıvermiş aynayı olduğu yere. Biryandan da söyleniyormuş:
“Sen güzel bir şey olsaydın, yerde bırakmazlardı seni…”
Ayna da söylenmiş arkasından. Ama duymamış o insan. Ne demiş biliyor musunuz?
“Sen kendini gördün, beni değil. Sen güzel görünce ayna çirkin gösterir mi? Gülümseseydin eğer, değişecekti her şey. Bir gülseydin eğer, ben de gülecektim yüzüne. Bir tebessüm, yüzündeki çirkinliği bile güzelliğe çevirmeye yetecekti. Ama sen öyle yapmadın, surat astın, geçip gittin.”
Ayna bu. Der mi der… Aynalara bakarken dikkat edin. Size de bir şeyler söylemesin. Size de söyleyeceği bir şey vardır her halde. Aynalar doğruyu söyler, ama duymak isteyene. Aynalar güzeli gösterir, ama güzelliğin izini sürene. Yüzünden bir tebessüm eksik etmeyene. Aynalar konuşur. Hayat da bir aynadır. O da konuşur.
Ayna hâlâ aynı yerde duruyor. Bekliyor kendisini eline alıp da yüzünü seyredecek birini. Bakalım bir civanmert çıkacak mı? Bu cesareti gösteren çıkacak mı? Hayat bir ayna. Bakalım, dikkatle bakalım, orada nasıl görünüyor hayatımız...
Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah…

Selim Gündüzlap...