22.06.2011


Yanımda Kimse Olmadığından Değil Yalnızlığım,Yalnız Olduğumu Söyleyebileceğim Kimsem Olmadığından Yalnızım...

Yalnızların dostu, Kimsesizlerin Kimsesi, Herkes Beni Terk Etsede Sen Beni Terketme Rabbiiimm...
"Âmin âmin Âmin"

Ölesine çok güzellikler yaratırsın ki,
hayranlığım Senin methine yetmez
Seni,Senin öğrettiğin gibi övüyorum;

SUBHANALLAH

...Öyle bol nimetler verirsin ki,
Şükrüm SANA teşeküre yetmez
Sana Senin öğrettiğin gibi hamd ediyorum;

Elhamdülillah

Öyle hoş lutuflarda bulunursun ki,
Ne kadar minnettar kalsam lutfuna denk gelmez
Sana,Senin öğrettiğin sözle minnetimi ifade ediyorum;

BAREKALLAH

Öyle güzel işler eylersin ki,
Ne kadar düşünsem hikmetine aklım ermez
Sana hayranlığımı Senin öğrettiğin sözle ifade ediyorum;

MAŞAALLAH
Esas kirlilik dışta değil kalpte olur Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünsede yıknadımı temizlenir suyla arınır Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.Şems Tebrizi
Mazlum ol.. Zalim olma.. Üzül de Üzen olma.. "Mahşerde" Hesap zordur.. Ezil de Ezen olma ... !!!


O kadar küçücüğüz ki ve o kadar aciz...
Topraktan geldik..
Nedendir topraktan gelen insanın toprak üstünde ki bu üstünlük çabası...?


Kuyularda mı kaldın? Yusuf bulur üzülme... Ateşlere mi daldın? İbrahim gelir üzülme... Dalgalar mı boğuyor? Yunus bulur üzülme... Güneş yakmaya mı başladı? Ömer bakar üzülme... Yaraların mı çoğaldı? Eyyûb sarar üzülme... Bütün kapılar mı kapandı? Bir kapıyı kapatan, bin tane açar üzülme...

‎230. Güzeller güzeli padişah yüzünü açmış, yarattığı eserlerde kendini gösteriyor!

Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.1, 461)
...
• Güzeller güzeli padişah yüzünü açmış, yarattığı eserlerde kendinı gösteriyor. Fakat onu görecek göz nerede? Padişahın şarabı güllerle, nesrinlerle dopdolu. 0 şarabı güllerin, nesrinlerin kadehinden kim içecek?

• Nurlar saçan güneşin nüruna karşı durmadan dönüp duran kimdir? Yani bizim güneşimiz de, gökler de, göklerde bulunan sayısız yıldızlar da hakîkat güneşinin aşığı oldukları için, O'nun etrafında hiç durmadan dönmektedirler.beden bulutunun ötesinden doğacak ay kimde var? Kim kendinde bulunanı bulabilir?

• Padişahın yüzünün güzelliğinden her an bir güzel mekansızlık aleminden başını çıkarır da der ki: "Kimde nikah parası var? Benimle kim evlenebilir?"

• Aşk deryasının kıyısında çeşitli renklerde güzel su kuşları var. Onları avlayarak gönül, onları yakalayacak şahin, doğan kuşu nerede?

• İşte aşk burakları şurada onun çayırlığında otlamaktadırlar. Fakat onlara ulaşmaya imkan yok! Onlara vurulacak eyer kimdedir?

• Gümüş bedenli aşk güzeli geldi, gönül çadırına girdi. Fakat o gümüş renkli bedenli dilbere layık, lekesiz, parlak altın yüz kimde var?
 
Ebu Davud'un rivayetine göre; Ebû Umâme, namaz vakti dışında camide dalgın dalgın oturuyordu. Efendimiz, onu görünce ne olduğunu sordu.

Ebû Umâme: "Yakama yapışan borçlar, kederler yâ Resûlallâh.. Yani, çok borcum var, dardayım, onun için sıkıntı çekiyorum, elem ve kederler yakamı bırakmıyor."

Bunun üzerine Efendimiz: "Yâ Ebâ Ümâme! San...
a bir dua öğreteceğim, onu okuduğun zaman Cenab-ı Hak senin gamını, kederini giderir. Borcunu ödetir. Bu duayı akşam sabah oku" buyurdular:

اَللَّهُمَّ اِنِّي اَعُوذُ بِكَ مِنَ الْهَمِّ وَالْحَزَنِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنَ الْعَجْزِ وَالْكَسَلِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنَ
الْجُبْنِ وَالْبُخْلِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ غَلَبَة الدِّينَ وَ قَهْرِالرِّجَالِ



“Allah’ım! Kederden ve hüzünden sana sığınırım. Acizlik ve tembellikten sana sığınırım. Korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun belimi bükmesinden ve insanların bana üstün gelmesinden de sana sığınırım”
 
"âmin  âmin  âmin"

Ya RABBİ…
Kıyam nasip et bana…
Nefsimden ve dünyadan çok uzaklarda olmayı
En iyi dostun elini tutar gibi sağ elimi sol elimin üzerine getirmeyi…
Nasip et bana…
...

Ya RABBİ…
Rüku nasip et bana…
Varlık elbisesinden sıyrılıp, HİÇ’lik elbisesini giyinmeyi…
"Sübhane Rabbiyel Azim" deyip dilimi kalbime yapıştırmayı
Nasip et bana

Ya RABBİ…
Bir secde nasip et bana…
Alnımı seccadeye mıhlamayı, gözyaşlarımla günahlarımı yıkamayı…
"Sübhane Rabbiye'l-ala"
"Sübhane Rabbiye'l-ala"
"Sübhane Rabbiye'l-ala" deyip Secdede can vermeyi…
Nasip et bana...(amin)...
MEVLANA der ki; "Dibi yosun tutan denizlerle ilgilenme, sen dağları seyret. Yenik düşüyorsan özlemlerine aldırma, kalbindeki o uçsuz bucaksız sevgiyi hisset. Işıklar sönmüşse ve karanlıksa ona da aldırma, ay ışığını seyret. SABRET... Sabret ki herşey hissettiğin kadar derin ve sonsuz olsun. Sabret ki herşey gönlünce olsun"...  

16.06.2011


Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bana en sevgili olanınız, kıyamet günü de bana mevkice en yakın bulunacak olanınız, ahlâkça en güzel olanlarınızdır. Bana en menfur olanınız, kıyamet günü de mevkice benden en uzak bulunacak olanınız, gevezeler, boşboğazlar ve yüksekten atanlardır.” (Cemaatte bulunan bâzıları): “Ey Allah’ın Resûlü! Yüksekten atanlar kimlerdir?” diye sordular. “Onlar mütekebbir (büyüklük taslayan) kimselerdir!” cevabını verdi.”
|Tirmizî, Birr 77, (2019)

 
 
Dünya müminin zindanıymış,
Bunaldım bu zindandan ALLAH’ım!
Yüreğimdeki sevgini öyle büyüt, öyle büyüt ki,
Yüreğim artık bu dünyaya sığmaz olsun..
Aşkım miracım olsun ALLAH’ım, Aşkım miracım olsun!
...
Kalbim bir Burağa dönüşsün ve beni alıp sana getirsin.
Yedi kat göğü aşkınla aşıp huzuruna varayım,
Huzurunda başımı secdeye koyayım,
sonsuza dek hep öyle kalayım yarab!
Öyleyken bir kere nazar et,
Bir kere “Kulum!” de, kendimden geçeyim yarab!..


Ey bizleri yoktan aşkıyla vareden şanı yüce ALLAH’ım!
Beni aşkınla varettiğin gibi, aşkınla yaşat ve aşkınla yanına al!
Ya Fettah! Gönül kapılarımı sevgine aç!
Ya Latif! Bana sevgini, mağfiretini,
Sevdiklerini sevmeyi nasip et ALLAH’ım!
Ya Vedud! Ey sevgiyi vareden, sevgiyle vareden!
Ey aşkı yaratan!
Aşkın kaynağı, Aşkın merkezi, Aşkın ve aşıkların kıblesi!
Ey en çok seven ve en çok sevilen,
Ve sevilmeye en çok layık olan ALLAH’ım!
Ey En Büyük Sevgili! Bana sevgini bahşet!.


Ya Basir! Ey herşeyi gören ALLAH’ım!
Garipliğimi, aczimi,
kusurlarımı, günahlarımı görüyorsun yarab!
Huzurunda bükülen boynumu, secdeye varmış başımı,
Pişmanlıkla ve aşkınla döktüğüm gözyaşlarımı,
yüreğimdeki sevgini görüyorsun!
Sana layık olmasa da ALLAH’ım,
Ettiğim secdeler hakkı için,
Döktüğüm gözyaşları hakkı için,
Yüreğimdeki aşkın hakkı için beni bağışla ve cennetine al!


Ya Melik! Ey herşeyin sahibi olan ALLAH’ım!
Bedenimin, ruhumun, yüreğimin sahibi olan ALLAH’ım!
Ey sevgimin sahibi olan Mevla’m! Beni sevginin sahibi kıl!
Ya Kerim! Ey keremi bol olan
ve karşılık beklemeden ihsanda bulunan ALLAH’ım!
Sevginin sağnak yağmurları altında sırılsıklam ıslat beni!.
Ya Selam! Ey kullarını kurtuluşa erdiren ALLAH’ım!
Selamın ve sevgin her an üzerime olsun!
Sevginle, selamınla kurtuluşa erdir beni!
Ya Rezzak! Ey herşeye rızkını veren ALLAH’ım!
Ruhumun, yüreğimin rızkı aşkındır! Aşkınla rızıklandır beni!
Ya Hafiz! Ey her şeyi koruyan ALLAH’ım!
Beni; yüreğimdeki aşkının düşmanı olan şeytandan
ve onun yoldaşlarından koru!

Amin Amin Amin...

15.06.2011


ÜÇ SUÂL VE BİR CEVAP
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye felsefecilerden bir grup geldi. Suâl sormak istediklerini bildirdiler. Mevlânâ hazretleri bunları Şems-i Tebrîzî'ye havâle etti. Bunun üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrîzî hazretleri mescidde, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler ü...ç suâl sormak istediklerini belirttiler, Şems-i Tebrîzî;
- Sorun! buyurdu.
İçlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı. Sormaya başladı:

- Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım
Şems-i Tebrîzî hazretleri;
-Öbür sorunu da sor! buyurdu.
O;
-Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azâb edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azâb eder mi? dedi.
Şems-i Tebrîzî;
-Peki öbürünü de sor! buyurdu.
O;
-Âhirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezâsını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın! dedi.
Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu. Soru sormaya gelen felsefeci, derhâl zamânın kâdısına gidip, dâvâcı oldu. Ve;
- Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu, dedi.
Şems-i Tebrîzî;

- Ben de sâdece cevap verdim, buyurdu.

Kâdı bu işin açıklamasını istedi. Şems-i Tebrîzî şöyle anlattı:

- Efendim, bana Allahü teâlâyı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim.
O kimse şaşırarak;
- Ağrıyor ama gösteremem, dedi.

Şems-i Tebrîzî;

- İşte Allahü teâlâ da vardır, fakat görünmez. Yine bana, şeytana ateşle nasıl azâb edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı. Yine bana; "Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz." dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyâda küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan âhiret hayâtında niçin hak aranmasın? buyurdu.

Felsefeci, bu güzel cevaplar karşısında mahcûb olup, söz söyleyemez hâle düştü.



Şems-i Tebrîzî hazretleri;
"Eğer bir kimse bana âhiretim ile ilgili bir defâ iyilik edip, dünyâ ile ilgili binlerce kötülük etse, ben onun bir defâ yaptığı iyiliğe nazar ederim. Çünkü iyi ahlâk bunu icâbettirir." buyururdu.
 
 
Eğer kalpleriniz temiz olsaydı,

Kur’an okumaya doyamazdınız..!

        Hz.Osman (r.a.)
Bir gönlü mü kırdın; ağlamalısın.Hele özür dilemesini bilmiyorsan;senden dost olmaz, Senden yâren olmaz..ya incittiğin,kırdığın gönlü ALLAH (c.c.) seviyorsa..! RASULULLAH (S.A.V.) seviyorsa..!hatta arz-ü sema dahi seviyorsa..!!Nerden bileceksin, bilmiyorsun.. Bilseydin ödün kopardı dokunmaktan..

 
InsanLar Senin KaLbini Kırmışsa ÜzüLme. Rahman ' Ben Kırık KaLpLerdeyim. ' Buyurmadı Mı . . ?

' La Tahzen ! InneLLahe Meana. '

ÜzüLme ! Şüphesiz ALLah (C.C) BizimLe Beraberdir. . !
...

Öyle Dostlar edinin ki; Ölüm döşeğinde başucunuzda olsun.. Sizi bir taraftan Yolcu edip, DİĞER TARAFTA KARŞILASIN. . !

 
‎''Sığınırım ben, her şerrin ardından hayır veren Rabb'e..''


Sen gittin, hazan düştü bahçemize
Sen gittin, tarumar oldu her şey
Sen gittin, geriye
doyumsuz bir aşk bıraktın bize.


Sevgili!
önce kum deryalarına düştük sonra serâba
bugüne kadar umutlardı bizi ayakta tutan
sevdandı kimsesiz çöllerde yürekleri bir tutan,
yalnızlığa açılır bütün kapılar sensiz
sen yoksun diye, sicim sicim karanlık yeşerdi içimizde
dalga dalga hasretindi kalbimizde alevlenen
gönlümüze batan dikenler ne ki
büyüttüğümüz güller sadece sen kokmak içindi.

Sevgili
en haşin haliyle girdaba düştük
sensizliğe sürgün edildik ilkin
sonra mağara arkadaşın bırakıp gitti bizi
sonra kılıçların efendisi
ardından cennet gençlerinin efendileri
ve diğerleri birer birer bırakıp gittiler bizi
dilimiz lâl, âmâ kaldı gözlerimiz
sen olmasaydın kalpler sevmeyi öğrenebilir miydi!
ey, ihsanda nisan bulutunu geçen Sevgili.
örümcek, gözlerde hâlâ en kalın perdedir
sırların sırrı kisranın sarayında
ondört burcunun düştüğü yerdedir.
en büyük mucizen Kur’an’dı, sonra Sen’din
güneşi sağ eline, ayı da sol eline alsaydın
yine de çözülmezdi ebterlerin kalbindeki kir!

ey ay yüzlü güzel!
bütün kelamları yazan kalemin emriydi gidişin
oysa ne kadar çok beklemişti gelişini Hira
ne kadar da çok yolunu gözlemişti Râhip Bahira
bir tek Bilâl değil, cihan alışmıştı sana
hüzündü ardında biriktirdiğimiz
yokluğunun vadilerinde yuvarlanırken
yaralı kalbimizin fısıltısına
günâha battık ama konuşan gözlerimizin hıçkırığına
“tebessüm sadakadır” fermânınla
bir damla bengisu ver n’olur
n’olur nûrunu gönder yoksul umutlarımıza.
asırlardır yetimliğe açılır gözlerimiz
bir pazartesi ilk defa, aşk gibi aşk yaşamıştı dünya
ilk defa karşı karşıya gelince Bedir’de, baba ve oğul
çoğalmıştı dillerdeki keşkeler,
haberler uçuran bir güvercinin kanatları altında
eleverir bizi ahir zaman.

Sen gittin, hazan düştü bahçemize
Sen gittin, tarumar oldu her şey
Sen gittin, geriye doyumsuz bir aşk bıraktın bize.

hicretimiz var kervan kervan yurduna
bizi de coşkuyla karşılar mı Medineli kadınlar
kardeş kabul eder mi ensar bizi de
ondört asırdır takvimlerde kalınca bahar
adı Muhammed olmayan güller dövünür.
omuzlarımızda taşıyamadığımız en ağır yük
bestelenmemiş gidişindi, sevdandı
hasretindi her taşa desen desen nakşettiğimiz!

ey gecemizi gündüze çeviren sevgili
kardeşin “Yusuf’u görüp
ellerini kesen kadınlar
seni görselerdi kalplerini keserlerdi”
nisanı unuttu yokluğunda dünya
nisyan sardı bütün cihanı sen olmayınca
her hayat bir ırmaktır sana akan
yolu sana kavuşamayanın
daim zehirdir damarlarında dolaşan.
yüzünü göster ağustos gülü oluversin ateş, çöller vaha
sen olmayınca gökler bir damla rahmet indirir mi
hasretinden çatlamış dudaklarımıza!
Necâşi’nin Zeylâ’sından davet var yine!
gel ki nisanı nisan gibi, baharı bahar gibi
aşkı aşk gibi yaşalım bir daha!
müjdelediğin gibi altı asırdır
ezanlar hala dalgalanır Konstantin burçlarında.

heybemizde senin özlemin
dünya saltanatına bedel kaç insan
hizmetkarın olmayı istemişti.
şimdi bahtsız bir kıtada iz süreriz sana kavuşmak için
şimdi resimlerle tarifsiz uçurum kenarında dünya
gül iklimini çoktan yitirdik sevgili
hicran mevsimine düştük, masallarla büyütüldük
oysa adın anılınca susuyor bütün masallar
kırmızı kokuyor özlemin, gül kırmızısı
ne çok yakışırsınız birbirinize
Sen ve kırmızı!

Sen gittin, hazan düştü bahçemize
Sen gittin, tarumar oldu her şey
Sen gittin, geriye doyumsuz bir aşk bıraktın bize.



kirli yağmurlarla ıslanıyor dünya
güneş, ışığını suçlu indiriyor yeryüzüne
yokluğunda geceler kavuşur mu gündüze!
gel, yıldızlar dökülsün yollarına
müjdelesinler tek tek Muhammed Mustafa’yı
gel, yorgunluk çöreklendi yokluğunda omuzlarımıza
gel, gülü koparmadan sevmeyi öğret bize

seni yaşayınca gülistan oluyor dünya
seni yaşayınca gül kokuyor insan.
geldin! bin dört yüz seneler geçti
rüzgarlara kapıldık firakınla, izini kaybettik
sen sevmeyi, sevilmeyi öğretirken bize
anne karnında kurşun sesleriyle tanıştı bebekler
sen sevgi ekerken, biz ölüm, biz zulüm
biz sevgisizlik koklamaya başladık
ey nebi! senin getirdiğin nurla yeniden dirileceğiz
düştüğümüz yerden, kaybolduğumuz yerden kalkacağız yeniden
ey gelişiyle karanlıkları aydınlığa çeviren sevgili!
bugün gibi, yine bir pazartesiydi gidişin
yüz yirmi beş bin değil şimdi milyonlar diyor ki ey Resûl:
"Allah'ın elçiliğini ifa ettin
vazifeni hakkıyla yerine getirdin
bize vasiyet ve nasihatte bulundun!"

"Şâhid ol yâ Rab! şâhid ol yâ Rab! şâhid ol yâ Rab!"
"İkisi de sen haklısın derse ne olur?
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Fizikte bir kaide vardır. Artı artıyı, eksi eksiyi iter. Zıt kutuplar birbirini çeker. İki kişinin ikisi de ben haklıyım derse netice de kavga çıkar, huzursuzluk başlar. Birisi sen haklısın derse kavga biter.
Karı kocadan biri de diğerine sen haklısın derse geçim olur. İkisi de ben haklıyım derse geçim olmaz. Peki, ikisi de sen haklısın derse ne olur? O evde ilahi aşk başlar."
 

Ferîdüddîn-i Attâr, bir sohbet esnâsında amel yaparken riyânın, korkunç bir âfet... olduğunu, Allahü teâlânın rızasına uygun olmayan işlerin, amellerin beyhûde olduğunu söyledikten sonra şöyle bir menkıbe anlattı:

Sâlihlerden biri bir mescide sabaha kadar ibâdet etmek için girmişti. Geceleyin bir ses duydu. Sanki mescidde biri vardı. O zât, kemâl sâhibi birisinin geldiğini zannetti ve aklından; "Böyle yere büyük zâtlar ancak Allahü teâlâya ibâdet etmek üzere gelir. Bu zât beni görür, hâlime nazar kılar." diye düşündükten sonra, bütün geceyi seher vaktine kadar ibâdetle geçirdi. Duâda bulundu. Kendini nasıl göstermek istiyorsa öyle yaptı.

Seher vakti etraf ağarınca geriye dönüp baktığında bir köpeğin yattığını gördü. Kalbi utanç ateşi ile yandı ve kendi kendine; "Ey edepsiz herif! Allahü teâlâ seni şu köpekle terbiye etti. Bütün gece köpek görsün diye ve köpek için ibâdette bulundun. Ne olurdu bir gececik de Allahü teâlâ için uyanık kalsaydın. Ey nefsim! Senin bir gece bile Allahü teâlâ için riyâsızca ibâdet ettiğini görmedim. Sen, Allahü teâlâdan utanmaz mısın? Kendi kadrini mevkî ve dereceni şimdi gördün. Âlemde elinden bir iş gelmez. Gelse bile ancak köpeklere lâyık olur." dedi.

Anladım ki;
Gönül çuvalımdaki kelimeler sana yetmez..
Oysa gönlüm güzel olmasa bahçemde bir ''GÜL'' dahi bitmez..
Ey Sevgili!..
Senin "Aşk'ın" daim olsun,
.........Benim yaram olsa da fark etmez..!