30.05.2013

 
 
 
Benî candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı

Kamû bîmârınâ cânan devâ-yî derd eder ihsan
Niçin kılmaz banâ derman benî bîmâr sanmaz mı
 
Gamım pinhan dutardım ben dedîler yâre kıl rûşen
Desem ol bî vefâ bilmen inânır mı inanmaz mı

Şeb-î hicran yanar cânım töker kan çeşm-i giryânım
Uyârır halkı efgaanım karâ bahtım uyanmaz mı

Gül’î ruhsârına karşû gözümden kanlu âkar sû
Habîbım fasl-ı güldür bû akar sûlar bulanmaz mı

Değildim ben sanâ mâil sen etdin aklımı zâil
Bana ta’n eyleyen gaafil senî görgeç utanmaz mı

Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bû ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı


FUZULİ
 
 
 
 
 
"Karanlık bir sokakta yürürken, fener gibi bir gece lambasının çevresindeki pervane böceklerinin neşesi dikkatimi çekti. Onlarca böcek lambadan yayılan ışığın etrafında durmaksızın dans ediyordu. Böcekleri yakından görmek için ışığa iyice y...aklaştığımda, camın ateş gibi ısındığını fark ettim. Pat pat, hafif sesler duyuluyor ve cama çarpan böcekler oracıkta yanıp, fenerin altındaki boşluğa düşüyordu. Altta yüzlerce böcek ölüsü vardı ve belli ki ölenlerin yerine sürekli yenileri geliyordu. Şu böcekler, ışığa, neşeye, eğlenceye koşarken aslında ateşe uçtuklarını nasıl da fark edemiyorlar.

Bu tefekkür kalbimi Kur’an’a götürdü: Güneşin dürülüp yıldızların karartılacağı, dağların sürüklenip, servetlerin ortalığa saçılacağı kıyamet gününü hatırlatan Allah, insanları Kur’an’a çağırıyor. Lakin çoğunluğun şeytana ve ateşe kaçışlarına karşı da, “Fe eyne tezhebûn? Nereye gidiyorsunuz?” (Tekvir, 26) diye adeta feryat ediyor.

Bu ilahi buyruğu ilk duyduktan sonra hayalimde defalarca dinledim. Adeta Aziz Allah hepimize, yerden, gökten, gözden, kulaktan, gönülden, doğanın diliyle aynı çığlığı duyuruyor. Ta ki şeytanın neşe maskeli tuzağındaki ateşten kurtulup nurlu Kur’an’a tutunabilelim.

Öyleyse, gece, gündüz, gözümüzü yumup içimizdeki ya da gözlerimizi açıp dışımızdaki evreni izlerken, o çığlığın çağlayanını kalbimizin derinlerinde dinleyelim. Allah bize soruyor: “Nereye gidiyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Fe eyne tezhebuun? Fe eyne tezhebûn?”
 
 
Dr. Muhammed Bozdağ
 
 
 
 
 
 
“Onlar, Allah'ın yüce kudretini gereği gibi kavrayamadılar.” (Zümer 67) buyurdu merhametli Mevla.

Küçücük çocuklar gördük Allah’ım, bakışlarındaki tatlı ihtişamı sen tasarlamıştın. Çiçekler gördük rengârenk, üzerlerindeki her bir süsü Sen...
çizmiştin.

Rüzgârın içimize işleyen uğultusunu dinledik, yağmur çarptı saçlarımıza, karın, tipinin altında sürüklenerek yürüdük. Gökler gürledi Senin kudretinle, şimşekler tüm tavanımızı salladı defalarca…

Sen kudretinle her yerde, her şeyde ve her zaman iş görüyordun. ‘Ol’ emrinle bir damladan türettiğin evrendeki damlalardan ürettiğin canlılar olarak huzurundayız.
Yüzdüğümüz deniz sahilinden ufka bakıyoruz; uçtuğumuz uçaktan bulutlarını seyrediyoruz. Yarattığın yeryüzünden muhteşem gökyüzünü süsleyen yıldızlarını izliyoruz.
O kadar büyüklük karşısındaki bu kadar küçüklüğü kavramanın şaşkınlığı içerisinde suskunuz. Çünkü “Onlar, Allah'ın kudretinin büyüklüğünü gereği gibi kavrayamadılar.” (Zümer 67) buyruğundaki tanıma düştüğümüzü hissediyoruz.

Lütfunla bizi Şefkatli Şanına şahit kıl. Kudretli Keremini kalbimize kavrat. Yüceliğini yüreğimize tanıttır. Amin”
 
 
 
Dr. Muhammed Bozdağ
 
 
 
 
Ah bu özlemek ne çetin imtihandır…
Dön, denilemiyorsa giden hayli uzaktadır..
Yokladım yüreğimi, yerinde değil,
Kalbinden olan ne büyük ziyandadır….
Ah.. derdin derdimdir diyemedim,
Ömrüm Senindi, bilemedim
Edep güllerinden deremedim
Hazinenden nasiplenemedim….
Şimdi bin pişmanlıkla, solumda bir boşlukla karanlık ufkumda bir parıltı beklerim..
Halim, hayalim perişanken, dua sözcüklerim kirli ellerime takılırken…
Yaralarıma şefkatli bir tedavi beklerim…
Beklerim, zira bu benim işim, durmadan düşmek gibi,
Ağlayıp inlemek gibi.. Yardım beklemek gibi…
Hak etmesem de beklerim…
Gedaya gedalık yaraşır ya Sultanım…
Beklerim..
Nazlı bir hasta gibi beklerim..
 
 

Mesnevi IV

 
 
 
 
Kim de Allah için kendi kendisi ile, kendi nefsi ile savaşa girişirse,
Sonunda onun özü, yani hakikati,
Rengin, kokunun, şekil ve görünüşün düşmanı olur.
Karanlığı, nûru ile savaşan
Yani nefsani istekleri ile rahmani istekleri birbiriyle çarpışan kişinin
Can güneşine zevâl yoktur.
.
Mevlana, Mesnevi IV
 
 

 

 

 

“Ey Rabbim!

Gölgeyi serin kılan da, ateşi hararetli kılan da Sensin…

Ateşler içinde de olsam rahmetinin gölgesinde tut beni.

Herkesi fıtratınca halk edip öylece ahlaklandıran Sensin…

Hata içinde olsam da ahlakınca ahlaklandır beni ve bütün Ümmet-i Muhammedi.

.Amin.”

 

 

...

 
 
 
 
 
 
-Kazaya rızâ gerek.
Kadere imân ve teslimiyet.