7.06.2013

“Susarak özlemek, susarak beklemek,susarak sevmek”

 
 
 
 
Ne kadar çok gürültü var değil mi?
Araba kornaları, seyyar satıcı bağırışları,
telefonla konuşup çevresindekileri
unutan öylesine kimseler ve en çok
gürültüye sahip olan içimiz.
Çok kalabalığız anlayacağınız. Gürültü
bizi her mevsim kuşatan bir iklim olarak
iç cebimizde. Nereye gitsek
bulunduğumuz yere özgü bir ses.
Kimisi koro halinde kimisi solo, ama hep
...
var.
Öyle bir hâl oldu ki; sessiz duran, kendi
halinde bir duruşa sahip olan insanlara
hemen usulca sokulup “neyin var?”
sorusunu soruyoruz sıkıca.
Eğer susuyorsa ve kendi halineyse bir
sorunu olmalı bizce. Konuşmak bir anlam
ve kendini ifade etme gücü olarak kabul
görmüşken, susmak acınası bir ruh hali!
Çok konuşanı neşeli, susanı kederli bulur
çoğumuz.
Oysa susmak, bize dayatılan çağın
gürültüsü karşısında bir erdem. Engin
denizlerin, dalgasını içinde yaşayan
okyanusların en anlamlı ruh hali. Ama
genel kanı “İnsan konuşan bir varlıktır”
“İnsanlar konuşarak anlaşırlar.” Peki,
bunca anlaşmazlıklar, anlaşılmazlıklar
neden? Çok sustuğumuzdan mı!?
Kalabalıkların bir arada yaptığı
konuşmalardan gürültü, kimin ne dediği
belirsiz sesler hâsıl olurken bir araya
gelmiş ve beraber susmayı başarmış
çoğunluklarda hep seslendirilemeyen bir
iç huzur, fikirlerde olgunlaşma ve
tefekkür oluşur. Düşünmeden ardı
arkasına dizilen kelimeler yerini anlam
bulan susmalara bırakır.
İnsanlar konuşarak değil, birlikte
susmayı başararak anlaşabilirler. Susmak
bir anlaşma, kelimelerin gücünün
yetmeyeceği anlatım ve beraberce
yapılabildiğinde en güzel eylemdir.
Birlikte konuşabileceğin bir yığın insan
varken etrafında, beraber gönül inşirahı
ile susabileceğin insan sayısı oldukça
azdır. Bu yüzden susmak, sade, zarif ve
azdır.
Bazen susmak en ağır cevaptır. Aklımıza,
bedenimize ve yüreğimize tüm
şiddetiyle değen kalabalık cümlelere
sıkıca sunduğumuz sükût, en okkalı
cevaptan daha etkilidir.
İster bireye isterse bizleri bir araya
toplamış muktedirlere, onların
yüreğimize basıp çıkaracağımız sesten
alacakları zevke ciddi bir darbedir de.
“Ne dedi?” sorusuna “ sadece sustu”
cevabını alan hiçbir sorgucu, bu cevabın
altından kalkamaz. Konuşmak, bir
kelimeyle ifade edilirken, sade bir
suskunluğun anlamı kendi boyutunu,
niyetini aşan anlamları da ifade edebilme
gücüne sahip olur. Muhatabın beklediği
kelimelere verilen suskunluk, bol acabalı
cevap olarak kayıtlara geçecektir.
Bir sussak, susmayı bir öğrenebilsek en
anlamsız gürültüler bile bu susmanın
şiddetinden kelimelerinin anlamını
yitirecektir.
Meryem’ce bir sukut, üzerimize
çöreklenen ağırlıklardan, yükünü
kaldıramadığımız yaşam tarzlarından,
cevabını veremediğimiz ağrılardan
kurtarıp, bizlere yapraklarını her
sonbaharda döken bir çınar ağacı
rahatlığı kazandırıp gelen baharla
yeniden yapraklarını açacak güç
katacaktır.
Ve susmak bir mağlubiyet, bir yenilgi, bir
vazgeçiş değil bilakis sıkı durmak,
bitmemek, teslim olmamak ve
şiddetinden kelimelerin hükmen mağlup
olduğu bir derviş hüneridir.
Mecnun, içindeki kopuk ve kurulamayan
cümlelerine mağlup olup dışarı atarak
mecnun olurken Leyla en güzel sustuğun
için Leyla’dır.
“Susarak özlemek, susarak beklemek,
susarak sevmek” yerlere dökülüp,
bedeni yara bere içinde kalmış birçok
kelimelerden daha temizdir.
Bu yüzden çok konuşmak çok yük
getirirken çok susmak çok yük götürür.
Mağara yarenlerinin uzun suskunluğuna
ortak olan bir kıtmir, özenilen ve
unutulmayan bir sükût ortağı olarak
unutulmazken, kalabalık gürültülerin
sahipleri artık bir nokta kadar bile yer
işgal etmezler.
Bazen de kalabalık yerlerimizin
gürültüsünden hiçbir ses duymayan
yüreğimize İlahi bir yardım eli dokunur
usulca:
Yusuf 86: “Ben kederimi ve hüznümü
yalnızca Allah'a arz ederim”
Bu, bütün alengirli laflara, afişe edilmiş
serzenişlere, çok gürültülü bağrışmalara
bir sus eli değişidir.
Sözün yorduğu ve aleyhinde şahitliğe
tutuştuğu zamana bir dur ihtarı, sıkıca
giyilmesi gerek bir iç kuşağı, insanı
baştan çıkaran parıldayan vitrinlere
onurlu bir sükût duruşu,
çok kelimenin hamalı olmaktansa tavsiye
edilen bir derviş hüneridir.Gavs-ı Hizani
hazretlerinin mekânında bulunan bir kişi
hazrete “Keşke şeyh bize biraz sohbet
etse” der
Bunun üzerine Gavs-ı Hizani hazretleri
şöyle buyurur “Bizim sükûtumuzdan
fayda görmeyen, konuşmamızdan da
göremez!”
Evet, susmak yazılamaz da, en güzel
susarak anlatılır.

 
Mehmet Deveci