4.06.2013

İsraftan Kaçınma ve Yaratılış Prensibi

 

İnsanlık âlemi, günümüzde içine düştüğü "israf batağı"nın zararını geç de olsa fark etmeye başlamış ve çözüm arayışına girmiştir. İsraf ve iktisatsızlık, içinde yaşadığımız asrın en dehşetli hastalıklarındandır. İsraf, insanların ekseriyetinde vazgeçilmesi zor bir alışkanlık hâline gelmiştir. En büyük israf ise, en kıymetli ve tekrar kazanılması mümkün olmayan ömür sermayesinin israfıdır. Zîrâ ömür, insanın bir defalığına gönderildiği bu dünyada, aklı ve iradesiyle yapabileceği ve ebedî saadeti kazanabileceği âhiret ticaretinin sermayesidir. İlâhî iktisat kanunlarına işaret olarak Furkân Sûresi'nin son âyetlerinde, mü'minlerin sıfatlarından bahsedilirken, onların israftan sakınan kimseler olduğu net bir şekilde ifade edilir: "Rahman'ın o has kulları harcamalarında ne israf eder, ne de eli sıkı davranırlar, bu ikisinin arasında bir denge tuttururlar."1 Başka bir âyette ise, insanın Allah'ın (celle celâluhu) kendisine verdiklerini yerinde kullanmayıp, israfla saçıp savurmasının, onu Şeytan'ın arkadaşı yapacağı anlatılmaktadır.2

Kâinatta ve varlıklar arasında karşılıklı yardımlaşma ve birbirinin ihtiyacına iktisatlı bir şekilde cevap verme vardır. Tabiat dikkatle incelendiğinde görülür ki, her şeyde en hafif suret, en kısa yol, en kolay tarz ve en faydalı şekil tercih edilmiştir. Kâinatta israf yoktur; israf, sadece insan iradesinin karıştığı işlerde görülür. Kâinattaki maddeler 108 çeşit elementten, her element de atomlardan yaratılmıştır. Atomların ortalarında atom çekirdeği ile onun etrafında, belli uzaklıkta, enerji seviyelerindeki orbitallerde elektronlar yer alır. Atom çekirdeği etrafındaki elektron orbitalleri, "elektron evleri"ne benzetilebilir ve bunları elektronların doldurmaları belli kaidelere göre olur. Bu kaidelerin en başta geleni de, elektronların önce en az enerjili hâli alabilecek şekilde -diğer bir ifadeyle- en fazla enerji tasarrufu yapabilecekleri şekilde orbitalleri doldurmalarıdır. Buna, minimum enerji kullanarak optimum iş yapma kaidesi denir. Elektronların "en az enerjili hâli tercih ederek" enerji tasarrufu yapmalarının neticesi olarak atomlar yaratılmakta ve kararlı hâlde tutulmaktadır. Buna mikro ölçekte başka örnekler de verilebilir:

Aynı cins veya farklı cins birden fazla atomdan meydana gelen moleküllerin teşekkülünde ve varlıklarını kararlılıkla devam ettirebilmelerinde, Yeni kimyevî bileşiklerin yaratılmasında kullanılan kimyevî reaksiyon mekanizmalarında, Çeşitli kristal yapıların teşekkülünde ve kararlılıklarını sürdürmelerinde, aynı enerji tasarrufu prensibi ve israftan kaçınma açıkça görülmektedir.

İlâhî iktisadın makro ölçekteki çarpıcı bir misâli, yerküremizin üzerinde 120 km. kalınlıktaki atmosferde cereyan eden karbon, azot ve su devridâimlerinde görülür. Bu devridâimler yerkürenin canlılara ev sahipliği yapması noktasından önemlidir. Karbon, canlılığın anahtar elementidir. Havanın takriben % 0,03 - % 0,04'ü CO2'dir. Bitkiler, fotosentez esnasında havadan CO2 alır ve bu, karbonun canlı organizmalara girişinin ana işlemini teşkil eder. Yeşil bitkilerin ürettiği karbon ihtiva eden çeşitli gıda maddeleri, bunları tüketen hayvanlara ve insanlara geçer. Onlar da kendi organizma ve hayatî faaliyetlerinin hususi ihtiyaçlarını gidermek için bu bileşikleri kullanır. Karbonun oksijenle yaptığı bileşikler, kayalarda ve sularda da vardır ve bunlar, çeşitli reaksiyonlara girerler; neticede karbon tekrar CO2 hâlinde atmosfere verilerek devridâim tamamlanır ve yerküredeki toplam miktarda eksilme olmaz.

Azot devridâimi, atmosferdeki azot ile toprak, su ve canlılardaki azot arasında gerçekleşir. Yonca ve baklagillerin köklerindeki nodüller içine yerleştirilen ve çoğunluğu Rhizobium türü bakteriler, havadaki serbest azotu tutarak bitki için kullanılabilir hâle getirir. Canlı organizmaların çürüme ile bozunmaları neticesi meydana gelen amonyak, azot bileşiği bir gaz olarak atmosfere verilir. Nitrifikasyona sebep olan bakterilerden başka bakteri türleri de vardır. Onlar da azotu çeşitli anyon ve katyon hâllerine, serbest azot ve azot oksitlere çevirirler. Azot devridâiminde bu şekilde bakteri ve alglerin çeşitli türleri rol alır ve azot devridâimi de, yerküremizde toplam miktarında eksilme olmadan, iktisat prensibi içinde cereyan eder.3

Güneş ışınlarıyla ısınan okyanuslar, denizler, göller ve barajlardan buharlaşan sular, atmosferde bulutlar hâlindeyken uygun şartlar oluşturulunca yağmur, kar veya dolu yağışları şeklinde tekrar yeryüzüne indirilir ve tabiî su devridâimine giren toplam su miktarı değişmez.

Yeryüzündeki bütün canlılar ömürleri bitince ölür; fakat cesetleri, topraktaki çeşitli cinsten bakteri ordularının faaliyetleriyle toprağa dönüştürülür. Tabiî olarak burada da israf görülmez. Ayrıca bazı yırtıcı hayvanlar da, cesetleri yiyerek hem gıda ihtiyaçlarını karşılarlar hem de kâinatta hiçbir şeyin israf olmadığı hakikatini ortaya koyarlar. Besin zinciri içinde birbirlerinin gıdası olan canlılarla, hem besin zincirindeki canlılar beslenmiş olur; hem de çeşitli cinslerin nüfusu kontrol altına alınır ve ekolojik denge korunur.

Kâinattaki canlıların, ilhamen imal ettikleri yapılarda da israf yapılmadığını görmekteyiz. Meselâ bal arılarına, dâima en az balmumu ile en geniş petek hacmi elde edilebilecek şekilde bal petekleri yaptırılır. Bu sayede bu canlılar da azamî tasarruf prensibine riayet etmiş olurlar.

İnsan, kâinatın yaradılışı ve devamı ile alâkalı kanun ve prensiplere (âdetullah kanunları) muhalefet etse, hemen başarısızlıkla karşılaşır. İnsanın başarısının sırrı, kâinatta cereyan eden kanunlara ve prensiplere uygun hareket etmesindedir. Bu kanun ve prensiplerin başında da, israftan kaçınma ve minimum enerjiyle optimum iş görme vardır.

Dipnotlar

1.Furkân Sûresi: 25/67
2.İsrâ Sûresi: 17/26-27
3.Cook, R.B. 1984, Man and the Biogeochemical Cycles Interacting with the Elements, Environment 26 (7):10-15f.

Prof.Dr. Mustafa NUTKU